Türkiye’nin kendine özgü ekonomi modelinde taşlar yerine oturmaya başladı. Düşük faiz ortamında daha fazla üretim ve daha fazla istihdam sağlama temeline dayanan modelin, meyveleri gecikmeli de olsa ortaya çıkıyor. Piyasanın ihtiyacını rahatlıkla karşılayacak bir finansal birikime kavuşması, Türkiye’nin elini rahatlatıyor. Merkez Bankası’nın faizleri düşürme adımları, işletmelerin finansman maliyetlerini düşürmesi, enflasyon üzerindeki maliyet baskısını azaltacak.
Türkiye son yılların en büyük finansal saldırısını Ağustos 2018’de yaşadı. Dönemin ABD Başkanı Donald Trump, “Türkiye ekonomisini mahvederim” diye tweet attığından bu yana köprünün altından çok sular aktı. Bu önemli kırılmayı yaşadığında Türkiye’nin büyük bir finansman açığı vardı. Türk bankalarının elindeki para, kredi ihtiyacını karşılamaktan uzaktı. Piyasanın kredi talebine cevap verebilmek için bankalar yurt dışından borç para getirmek zorundaydı.
Büyük finansman açığı yaşadığımız o günler, Türkiye için önemli bir milat oldu. Dolar ve faiz tahterevallisinde birini aşağı, öbürünü yukarı oynatarak emeklerimizin ve alın terimizin karşılığına ortak olanlara dur demenin vakti gelmişti artık. Önce yurt içindeki işbirlikçileri üzerinden topladıkları TL ile döviz piyasasında manipülasyon yapanların oyun alanını daralttı Türkiye. New York ve Londra gibi finans merkezlerinden gelen finansal saldırıları minimize ettik. Bu önlemlerin ardından açığa düşen spekülatörler, TL bulamadıkları için açıklarını kapatmak adına büyük bedeller ödemek zorunda kaldığını hepimiz biliyoruz.
Devamı Z Raporu Eylül 2022 sayısında…