KÜRESEL EKONOMİ 2025’E HEM BELİRSİZLİKLER, HEM DE İYİMSER BİR EKONOMİK TABLO İLE GİRİYOR. ABD BAŞKANI DONALD TRUMP’IN İKİNCİ DÖNEMİNE İLİŞKİN EKONOMİ POLİTİKALARININ, KÜRESEL EKONOMİNİN GİDİŞATINDA BELİRLEYİCİ ROL OYNAMASI BEKLENİRKEN, TÜRKİYE’NİN GÜNDEMİNDE YİNE ENFLASYON VAR.
KADRİYE N. TUNÇSİPER
2025 yılı, küresel ekonomi için belirsizlik ve fırsatların iç içe geçtiği bir dönem olacak. ABD’de Trump’ın ikinci dönem politikalarının etkisi, Çin’in ekonomik dönüşümü ve Avrupa’daki toparlanma çabaları küresel ekonominin yönünü belirleyecek. Türkiye’de ise enflasyonla mücadele ve büyüme hedefleri gündemde yerini koruyor. Jeopolitik riskler, ticaret savaşları ve enerji maliyetleri dünya ekonomisinin karşı karşıya olduğu en büyük sınavlar arasında. Uzmanlar, özellikle 4. Sanayi Devrimi ile hızlanan ekonomik dönüşümün yeni bir ticaret düzenini doğurabileceğini de vurguluyor.
BÜYÜME TAHMİNLERİNDE MÜTEVAZİ BİR ARTIŞ
2025 yılı küresel ekonomi için normalleşme, iyimserlik ve jeopolitik risklerin belirleyici olacağı bir dönem olacak. ABD ve Çin’in küresel ekonominin itici güçleri olmaya devam etmesi beklenirken, korumacılık, bütçe açıkları ve enflasyon ile ilgili tartışmalar ise devam edecek. Küresel kuruluşlar küresel ekonominin 2025’te ılımlı bir büyüme sergileyeceğini, ancak korumacılık ve jeopolitik risklerin bu görünümü tehdit edebileceğini ortaya koyuyor.
OECD, enflasyonun düşmeye devam etmesiyle küresel ekonominin 2025’te biraz daha hızlı büyüyeceğini, ancak gümrük vergilerinin artırılması ve hükümetlerin geniş bütçe açıklarını kapatamaması durumunda büyümenin sekteye uğrayabileceğini öngörüyor. Goldman Sachs araştırmasına göre ise 2025’te küresel ekonominin yüzde 2,7 oranında büyümesi bekleniyor.
ABD’nin, Çin’den yapılan otomobil ithalatına yönelik tarifeleri artırması, göçmenlik politikalarını sıkılaştırması ve ek vergi indirimleri gibi politikaları hayata geçirmesi halinde, ABD ekonomisinde 2025’te yüzde 0,2’lik bir büyüme kaybına neden olabileceği, ancak bunun 2026 yılında yüzde 0,3’lük bir artışla telafi edileceği belirtiliyor.
Küresel büyüme istikrarlı bir seyir izlese de, bölgesel farklılıklar göze çarpıyor. ABD, güçlü hanehalkı tasarrufları ve sağlam kurumsal finansmanla büyümeyi sürdürürken, Avrupa’da toparlanma daha yavaş ilerliyor. Özellikle Almanya’daki durgunluğun etkileri, bölgedeki talebi olumsuz etkiliyor. Avrupa’nın en büyük ekonomisi Almanya’da hizmet sektörü ana faaliyet alanı olsa da imalat halen GSYİH’nin bir payı olarak diğer G7 ülkelerinin iki katı. Ancak Almanya’nın ihracat odaklı üretim odaklı ekonomik modeli, son dönemlerde küresel ticaretteki gerginlikler, yeni teknolojilere uyum sorunu ve otomotiv sektöründe Çin’in artan rekabeti nedeniyle zorluk yaşıyor. 2018’den bu yana Almanya’nın büyümesi, G7 ortalamasının altında seyrediyor ve bunun 2025’te de süreceği değerlendiriliyor.
Son olarak Avrupa Komisyonu da 2025 yılı ekonomik büyüme tahminini düşürdü. Euro Bölgesi için 2024 yılı büyüme beklentisi yüzde 0,8 olarak korunurken, 2025 yılı tahmini yüzde 1,3’e indirildi. Raporda 2025 yılı için Almanya’nın yüzde 0,7, Fransa’nın yüzde 0,8, İtalya’nın yüzde 1 ve İspanya’nın yüzde 2,3 büyümesi bekleniyor.
BELİRSİZLİKLERE RAĞMEN KÜRESEL TİCARETTE ARTIŞ BEKLENTİSİ VAR
2025 yılı için küresel ticaretin büyümesine yönelik beklenti olsa da jeopolitik gerilimler, ticaret politikalarındaki belirsizlikler ve ekonomik dalgalanmalar bu beklentileri etkileyebilecek önemli faktörler olarak öne çıkıyor. Özellikle Orta Doğu’daki çatışmalar ve ticaret savaşları, enerji maliyetleri ve nakliye rotaları üzerinde olumsuz etkiler yaratabilir. Ayrıca, ABD’nin uygulayabileceği yeni gümrük tarifeleri ve diğer ticaret politikaları, küresel ticaret dinamiklerini değiştirebilir.
DTÖ, 2024 yılı için küresel mal ticareti hacmi büyüme tahminini yüzde 2,6’dan yüzde 2,7’ye yükseltirken, 2025 yılı için tahminini de yüzde 3 olarak açıkladı. IMF’ye göre ise aynı dönemde küresel ticaretteki büyüme yüzde 3.3 oranında gerçekleşecek.
Birleşmiş Milletler Ticaret ve Kalkınma Konferansı (UNCTAD) 2024 yılında küresel mal ve hizmet ticaretinin yaklaşık 33 trilyon dolara ulaşarak rekor seviyeye çıkacağı açıklamasında bulunurken, Trump’ın ABD ticaret ortaklarına yönelik daha yüksek tarifeler uygulama tehditleri, küresel tedarik zincirlerinde bozulma riski ortaya çıkarıyor.
Uludağ Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Derya Hekim’e göre, Trump henüz başkanlık koltuğuna oturmadan, ticaret tarifeleriyle ilgili tehditler savurmaya başladı ve bu durum, yalnızca ABD için değil, küresel ekonomi için de olumlu bir tablo çizmiyor. Trump’ın başkan olduktan sonra tarifelerin olumsuz etkilerini fark edeceğini ve bu tehditlerin büyük ölçüde bir pazarlık unsuru olarak masaya yatırılacağını söyleyen Hekim, piyasada yine de bu tehditlerin tümüyle gerçekleşmeyeceği ve tarifelerin bu kadar yüksek olmayacağı beklentisinin hâkim olduğunu söylüyor.
“Ekonomide belirsizliğin arttığı dönemlerde yatırım iştahı zayıflar. İnsanlar, gelecekte ne olacağını bilmedikleri bir ortamda yatırım yapmak istemez. Ticaret de bundan farklı değil. Ticarette belirsizliğin varlığı, uzun vadeli ticari ilişkilerin kurulmasını zorlaştırıyor. Günümüz ticaretinin büyük ölçüde uzun vadeli sözleşmeler ve küresel değer zincirleri çerçevesinde şekillendiği için belirsizlikler bu ilişkileri zora sokuyor” şeklinde açıklamada bulunan Hekim tarifelerle ilgili belirsizliklerin yatırımların ertelenmesine yol açabileceğini de sözlerine ekliyor.
YENİ BİR TİCARET DÜZENİ Mİ?
İstanbul Arel Üniversitesi Öğretim Üyesi Doç. Dr. Cüneyt Dirican ise 4. Sanayi Devrimi ve internet teknolojilerinin günümüzde ekonomik dönüşümü hızlandırdığını, bunun ekonomik sistemde bir dönüşüm süreci başlattığını ifade ederek yeni bir ticaret düzeninin ortaya çıkmaya başladığına işaret ediyor. Pandemi süreciyle resmileşen ve Trump dönemiyle başlayan korumacı politikaların, kur ve ticaret savaşlarıyla sertleştiğini vurgulayan Dirican, “Küreselleşmenin zıttı bir süreçte nasıl bir ekonomik düzen oluşacağını şu an öngörmenin zor olduğunu belirterek merkez bankalarının altın alımlarına da dikkat çekiyor. “Trump’ın BRICS parası karşıtı ve Bitcoin söylemleri arasında, Altın Standardı yerine BRICS veya Bitcoin Standardı mı olacak? Yoksa merkez bankalarının rezervlerinde ve küresel ticarette payı yüzde 60’ın altına düşen dolar yine dolarizasyonla mı dayatılacak?” sorusunu soran Dirican, bunu yaşayarak göreceğimiz ifadesinde bulunuyor.
GELİŞMİŞ ÜLKELERDE ENFLASYONDA ‘ZAFER’ İLAN EDİLDİ
Pandemi ile beraber, 2021’de başlayan küresel enflasyon artışı, hükümetlerin stratejilerini yeniden gözden geçirmesine neden oldu. Merkez bankaları istikrarını sağlama hedefi doğrultusunda para politikalarını sıkılaştırma yoluna giderken, geride kalan sürede enflasyonda düşüş kaydedildi.
IMF tahminlerine göre küresel enflasyonun 2024’te yüzde 5,8’e ve 2025’te yüzde 4,3’e düşmesi bekleniyor. Gelişmiş ekonomilerde ise enflasyonun 2023’te yüzde 4,6’dan 2024’te yüzde 2,6’ya ve 2025’te yüzde 2’ye gerileyeceği öngörülüyor.
OECD, enflasyonun düşmesiyle birlikte faiz oranlarının kademeli olarak düşürülebileceğini, ancak para politikasının enflasyon merkez bankası hedeflerine dönene kadar temkinli olması gerektiğini vurguluyor. Ayrıca, mali sürdürülebilirliği sağlamak için harcama verimliliğinin artırılması, harcamaların fırsatları ve büyümeyi daha iyi destekleyen alanlara yeniden tahsis edilmesi gerektiği belirtiliyor.
Dünya Bankası 2025 öngörülerine göre de küresel enflasyon düşüş eğilimini sürdürse gelişmiş ekonomilerin çoğunda ve enflasyon hedefi belirleyen gelişmekte olan piyasa ve gelişmekte olan ekonomilerin yaklaşık dörtte birinde hâlâ hedefin üzerinde seyrediyor. Enflasyondaki başlangıçtaki düşüş, enerji fiyatlarının gerilemesi ve tedarik zinciri baskılarının hafiflemesiyle desteklenmişti. Ancak son aylarda, enerji fiyatlarındaki kısmi toparlanma ve çekirdek enflasyondaki yavaşlamanın etkisiyle dezenflasyonun hızı azalmış durumda. Gelişmiş ekonomilerde, tüketim malları fiyatlarındaki düşüş durma noktasına gelirken, hizmetler sektöründeki enflasyon yüksek seviyelerde kalmaya devam ediyor. ABD’de, güçlü ekonomik faaliyetler ve konut maliyetlerindeki artış, çekirdek enflasyonu yüksek tutarken, güçlü verimlilik artışı bu eğilimleri kısmen hafifleterek artan ücretlerin enflasyonist etkisini sınırlıyor. Buna karşılık, euro bölgesindeki zayıf verimlilik artışı, iş gücü maliyetlerini artırarak, zayıf talebe rağmen çekirdek ve hizmetler enflasyonunun yüksek seyretmesine neden oluyor.
TRUMP İKTİDARI SORU İŞARETİ
ABD’de enflasyonla mücadele konusunda zafer ilan edilse de Trump’ın göreve gelmesi sonrasında yeniden artış için risklerin olabileceği de tartışılıyor. Trump’ın vaatleri arasında olan yeni gümrük tarifeleri, göçmenlerin sınır dışı edilmesi ve vergi indirimleri enflasyonu artırabilecek unsurlar olarak sıralanıyor. Özellikle yeni gümrük tarifeleri, ithal malların maliyetini artırarak tüketici fiyatlarının yükselmesine neden olabilir. Özellikle Çin’den gelen ürünlere uygulanacak yüksek tarifeler, ABD’deki tüketicilerin daha yüksek fiyatlar ödemesine yol açabilir.
Devamı Z Raporu Dergisi Ocak 2025 sayısında…