Erkan Öz
Dünya büyük bir finansal bomba üzerinde oturuyor. Bono ya da borç piyasaları 2015 bitmeden dünyayı sarsabilir. Peki bu borç senetleri nasıl tehlikeli hale geldi.
En eski ve dolayısıyla yaşlı para ve sanayi uygarlığını barındıran Avrupa, ABD ve Japonya’da nüfuslar yaşlandı, doğurganlık azaldı, aile kurumu dağıldı, yabancılaşma ve depresyon yayıldı. Bürokrasi devlette ve özel sektörde çok büyüdü ve emek verimliliğini düşürdü. Bu arada yeni teknolojiler birçok mesleği ortadan kaldırdı ve kalıcı bir işsizlik sorunu yarattı.
Borç dağları büyüyor
Tüm bu etkenlerin sonucu olarak ‘gelişmiş’ yani ‘yaşlı’ sanayi ülkelerinde aşırı ve verimsiz bir tüketim çılgınlığı başladı. Borç geleceğin gelirini tüketmek değildir. Karşılığını üretmediğiniz ve ödemediğiniz varlıkları, bugün tüketmektir. Gelecekte bu karşılığı üretebilirseniz borcunuzu kapatabilirsiniz. Fakat üretim imkanlarınız ortadan kalkmışsa ödeme yapamazsınız. Borçlarınız faiz ve cezalarla katlanır. İşte bu şekilde bireyler, firmalar ve devletler Avrupa, ABD ve Japonya’da dev borç dağları yarattılar.
Borç dağları aslında 2008 Krizi’nde anavatanı Avrupa olan uluslararası Büyük sermayenin FED ve dolara dayalı küresel finans sistemini çökertti. büyük bankaların herhangi bir işi ve geliri bile olmayan Amerikalılara verdiği mortgage krediler, geri ödenemeyince tüm sistem battı. Fakat ABD iki yüz küsur yıllık tarihinde sadece 825-850 milyar dolar para basmışken, 2008’den sonra FED birkaç yılda 3 trilyon dolardan fazla para bastı. Yoktan var edilen bu trilyonlar büyük bankalara verilerek sistem şimdilik kurtarıldı. Avrupa Merkez Bankası (ECB) ve Japonya Merkez Bankası (BOJ) da benzer trilyonluk operasyonlar yaparak kendi bankalarını kurtardılar. Böylece borçlar bireylerin batması ile bankalara; bankalar batınca da merkez bankalarına ve devletlere geçmiş oldu.
En gelişmiş ve dolayısıyla en yaşlı ve en borçlu ülkeler Avrupa, ABD ve Japonya bu borç dağları ile doğal bir çöküşe doğru gidiyor. Küreselci büyük sermaye ise bir yandan zaman kazanmaya bir yandan da bir çıkış bulmaya çalışıyor. Trilyonluk para basma operasyonları ile çok kıymetli bir zaman kazandılar ve servetlerine servet kattılar. Yoktan var edilen kağıt para dağları borçları eritmiyor aksine daha da hızla artmasına neden oluyor. Fakir daha çok fakirleşiyor. Zengin ise yeniden şişen borsa, bono, teknoloji ve emlak balonları ile daha da zengin oluyor.
Çıkış planı ise eskiden beri zorluklarla karşılaştıklarında başarıyla uyguladıkları bir teoriye dayanıyor: ‘Kontrollü kaos’. Bu anlayış ile daha önce örneğin FED’in kuruluşu için kendi kontrollerinde bir ABD bankacılık krizi yaratmışlardı. 1929 Bunalımı ile ise alttan gelen güçlü rakiplerini saf dışı etmişlerdi.
Şimdi ise hedef kendi kontrollerinde yeni bir küresel finans krizi yaratmak. Böylece özellikle sisteme yeni girmeye çalışan gelişmekte olan rakip ülkeler ve onların yeni gelişen sermayelerini ezmek istiyorlar. Plan çok cüretkar: Şimdiye kadar kullandıkları ‘tek kutuplu’ FED ve dolar sistemini yıkmak; yerine IMF ve onun para birimi SDR’ye dayanan yeni bir küresel para sistemi kurmak. Böylece kontrolleri altında bulunan fiziksel altın ve gümüş rezervlerini yani gerçek parayı ve dolayısıyla sistemdeki hakim konumlarını korumuş olacaklar. Yeni evleri ise artık Avrupa ve ABD yani ‘Batı’ değil ‘Uzak Doğu’ ve özellikle Çin olacak.
Bu yeni krizi bu yıl bir FED faiz artışı ile çıkartmak peşindeydiler. Basılan trilyonlara rağmen yerinden kıpırdamayan ABD ekonomisini iyiymiş gibi gösterip faiz arttıracaklar ve tüm piyasaları alt üst edeceklerdi.
Mevcut finans sisteminin sorun yaşamasının en büyük sebebi aşırı verimsiz kaynak tüketimi yani biriken borçlar. Büyük sermaye de bunu bildiği için borç piyasalarının en duyarlı olduğu silahı seçmiş durumda: Faiz!
Bombanın yapılışı
Modern devletler iç ve dış piyasalardan borçlanmak istediklerinde borçlanma senetleri yani bono ya da tahviller çıkarırlar. Bu devlet borçlanma senetlerini satın alanlar kağıdın kendi fiyatını ödeyerek söz konusu fiyat kadar devlete borç vermiş olurlar.
2008 Krizi’nden sonra başta FED, ECB ve BOJ olmak üzere para basıp bankalarını kurtarmaya çalışan tüm merkez bankaları piyasaya para sürebilmek için piyasadan devlet borçlanma senetleri yani devlet tahvili ve bonoları da satın alıyor. Parasal genişleme yani QE yapan merkez bankası bu bonolar karşılığında para vererek parasal tabanı genişletiyor.
Ancak bu ‘gelişmiş’ ülke merkez bankaları yeniden büyüme sağlayabilmek için faizleri de sürekli indirdiler. Bazı yerlerde faizlerin sıfıra düşmesi bile yetmedi, negatife geçti! Buna paralel olarak sürekli bir öncekinden daha düşük faizli bono çıkarılması eski hazine kağıtlarının kendi fiyatlarının artmasına neden oldu. Yeni çıkan bono daha düşük faizli olunca eskiden çıkarılmış yüksek faizli bonolara talep artıyor. Böylece eski bonoların kendi fiyatları yükseliyor.
Sürekli faiz indirimleri ve yeni alımlar borç piyasalarında şişen balonu adeta bir bomba haline getirdi. Büyük bankalara ait bir kuruluş olan IFF’in Mayıs 2015 verilerine göre 2000 yılından bu yana üç kat büyüyen dünya bono piyasası hacmi bugün 90 trilyon dolara ulaşmış durumda! ABD’nin bir yıllık üretiminin 17 trilyon dolar, dünyanın bir yıllık üretiminin ise 80 trilyon dolar olduğunu düşünürsek durumun nasıl vahim olduğunu anlarız.
Ancak asıl tehlike bu noktadan sonra başlıyor. Bonoların değerleri faizlerin sürekli düşmesi ve devamlı merkez bankası alımları ile yapay şekilde artıyor. Fakat bu bonolar bankaların bilançolarında sağlam varlıklar olarak görünüyor. Bitti mi? Hayır dahası da var! Bankalar bu bonoları aynı zamanda türev piyasalarında kaldıraçlı işlemlerde teminat olarak da gösterebiliyorlar. Değeri yapay şekilde artmış 1 milyon dolarlık bonosu olan bir banka bu miktar ile türev piyasasında bazen 15 milyon dolara kadar pozisyon açabiliyor! 90 trilyon dolarlık bonolar türev piyasalarda tahminen 500 trilyon dolarlık işlemin arkasında yer alıyor!
Pimi çekmeye çalışanlar
Herhangi bir büyük aktör, bir önemli merkez bankası, bir büyük hedge fon ya da bir büyük ülke (mesela Çin) elindeki bonoları satmaya karar verebilir. Yapay şekilde düşürülen faizler de yine yapay şekilde artırılabilir. FED’in faiz artırımı yapması gibi mesela. Bu gibi durumlarda bilançolarında bu bonoları değerli göstermiş bankalar batar. Değerli oldukları varsayılarak teminat olarak kabul edildikleri türev işlemler de bu türev işlemlerin tarafları da domino taşları gibi devrilmeye başlar. Sonunda 500 trilyon dolarlık bir çığ tüm küresel piyasaları, FED’i ve ABD para birimi doları ezip geçer.
Enternasyonalist süper zenginler bu senaryo ile kontrollü bir kaos ve deflasyonist bir çöküş yaratmak istiyorlar. Başkan Obama’nın Ben Şalom Bernanke’yi görevden aldıktan sonra FED içerisinde göreve gelen isimler ve yukarıda ki tabloya rağmen FED’in 2014 sonunda parasal genişlemeyi durdurması ve 2015 yılında faiz arttırmaya kalkışması bize bunu işaret ediyor.
Yeni bir finansal krize karşı bilinçli bir hazırlık yapılıyor. Buna dair bir diğer önemli kanıt da ‘akıllı para’nın hisse senedi ve bono piyasalarını terk etmesidir. ‘Akıllı para’ teknik olarak kurumsal büyük yatırımcıları tanımlar. Elbette kurumsal yatırımcıların önemli bölümü Küresel büyük sermaye’nin kontrolündedir.
ZeroHedge isimli web sitesi 4 Haziran’da yayınladığı bir makalede 100 bin dolar üstünde gelire sahip yatırımcıların ABD Borsası’nı nisan ayında hızla terk ettiğini gösterdi. Oysa borsa endeksleri rekor üstüne rekor kırıyordu. Küçük yatırımcının borç ile borsa oynamasını sağlayan Margin Debt hesapları ise yine nisanda tarihi yüksek rekor seviyeye yükselmişti.
Bloomberg ise 10 Haziran’da dünyanın en büyük ikinci bono fonu olan PIMCO’nun mayıs ayında ABD Doları bono varlıklarının 3/2’sini yani neredeyse yüzde 70’ini sattığını bildirdi! Yine Bloomberg 22 Haziran’da ABD’li bono fonlarının varlıklarının yüzde 8’ini nakit olarak tuttuklarını duyurdu. Ünlü haber ajansına göre fonlar bu şekilde bir bono piyasası çöküşüne karşı önlem alıyordu! Nakit varlıkların seviyesi 1999’dan beri hiç bu kadar yükselmemişti. 1998 sonunda LTCM isimli bir hedge fon batmış ve tüm dünya finans sistemini çökmenin eşiğine getirmişti!
Bombacıların yardımcısı
‘Batı’ dünyasının içinde bulunduğu durumu en az küresel büyük sermaye kadar iyi anlayan bir başka aktör daha var: Çin. İki-üç bin yıllık bir tarihi olan Çin bürokrasisi Büyük Sermaye’nin planlarının farkında ve buna uygun hamleler yapıyor.
Çin dünyanın en büyük döviz rezervine sahip. 2014 yılında Çin’in elinde tuttuğu rezerv 4 trilyon dolara dayanıp tarihi rekor kırmıştı. Çin elindeki bu dev rezervi genelde bonolarda tutuyor. Bu bonoların büyük kısmı da ABD bonolarında bulunuyordu. Fakat 2008 Krizi’nin ardından 2009 yılından itibaren Çin bürokrasisi ABD bonolarının kendi döviz rezervleri içindeki payını hızla azaltmaya başladı. Bu tarihe kadar ABD borç kağıtlarının Çin rezervi içindeki payı yüzde 70’ler seviyesindeyken sonrasında hızla yüzde 50’ler ve altına doğru bir iniş yaşandı. Bu, yakın tarihte ilk kez görülen bir olay! Çin’in elindeki ABD bonosu miktarı Ocak 2014’te 1.275 trilyon dolarla zirve yaptıktan sonra Nisan 2015’te 1.263 trilyon dolara düştü. Büyük bir düşüş değil fakat son 15 yıldır bu rakam sürekli artıyordu. Çin her yıl yaklaşık 400 milyar dolar da dış ticaret fazlası veriyor. Bütün bu fazlayı eritip bir de ABD bono miktarını düşürebilmek için Çin’in 100 milyarlarca dolar ABD bonosu satıyor olması gerekir! Ayrıca Çin tüm bonolarda da satış yapıyor. Çünkü yine yakın tarihte ilk kez ‘kızıl dev’in toplam döviz rezervleri de düşüyor. Nisan ayında gelen son veriye göre Çin döviz rezervi 2015 ilk çeyreğinde 113 milyar dolar azalma ile 3.73 trilyon dolara geriledi.
Çin’in muhtemelen şubatta başlayan bu bono satışı hareketiyle nisan ayında Bono Bombası patlama noktasına geldi. Bir ay gibi kısa bir sürede 10 yıllık ABD Bono faizi yüzde 1.83’ten yüzde 2.23’e; Alman 10 yıllık tahvil faizi yüzde 0.05’ten yüzde 0.60’a tırmandı. Bu oranlar birçok bono yatırımcısı için ölüm demekti. ‘Akıllı para’nın muhtemelen daha önce başlayan bono satışları mayıs ayında hızlanınca da haziran başında durum sistem için kritik bir hale geldi. ABD 10 yıllıkları yüzde 2.42’ye, Alman 10 yıllık tahvili ise yüzde 0.995’e fırladı!
Kriz simsarlarının cüretkar planı: Şimdiye kadar kullandıkları ‘tek kutuplu’ FED ve dolar sistemini yıkmak, yerine IMF ve onun para birimi SDR’ye dayanan yeni bir küresel para sistemi kurmak
Silah boş çıktı B planı devrede
Ancak hem Çin’in hem küresel süper zenginlerin satış hareketleri bono bombasını patlatmaya henüz yetmedi. Çünkü büyük sermaye’nin çektiği faiz silahı boş çıktı. ABD ulusal devleti yani Amerikan asker-sivil bürokrasisi ve milli Amerikan sermayesi zaten FED içerisinde küreselci enternasyonalist büyük sermayeye karşı bir savaş veriyor. Şimdilik faiz arttırmayalım diyorlar. Yine ulusalcılar ABD’nin Rusya, İran ya da Çin’e karşı bir savaşa sokulmasına karşı da mücadele ediyor. Amerikan ekonomisi para basma operasyonu biter bitmez bir duraklamaya girdi. ABD büyümesi ilk çeyrekte eksi geldi! Bu durum faiz artırımının kolayca gerçekleştirilemeyeceğini ortaya koydu.
Fakat büyük sermaye vazgeçmedi. Aksine B planı olarak Yunanistan’ın batırılmasını masaya koydu. Aslında bu yıl havadan 1 trilyon euro basan ECB için Yunanistan gibi küçük bir ekonomiyi kurtarmak bir sorun olamaz. Bu oyunu Yunan hükümeti şimdilik boşa çıkardı. Zaten durum zora girse ABD milli devleti, Rus milli devleti, Çin bürokrasisi hatta Türkiye bile yardım için kuyruğa girecekti. Başbakan Ahmet Davutoğlu’nun Türkiye, Yunanistan’a yardım edebilir sözleri şirinlik gösterisi değildi.
Küreselci büyük sermaye vazgeçmeyecektir. Bakarsınız bir Porto Riko krizi doğar. Ya da George Soros’un tehdidi gündeme gelir. Soros’un küreselci süper zengin aileler için anlamı ortadadır. Ne demişti ünlü milyarder yatırımcı Soros mayıs sonunda: ‘Eğer ABD, Çin’in parası Yuan’ın IMF parası SDR’ye üye olmasına izin vermezse savaş çıkar’. Bu Çin-ABD savaşı elbette nükleer bir savaş olacaktır. Aynı Soros, Ukrayna’da seçilmiş iktidarı finanse ettiği sokak gösterileri ile devirip Rusya ve ABD’yi nükleer savaş eşiğine getirmeye çalışmıştı!
O pimi çektiremezler
Ama Soros’un ve büyük ağabeylerinin çabaları boş. Faiz artırmaları zor. Yunanistan’ı ya da başka bir ülkeyi batırabilecekler mi? Göreceğiz. Savaş çıkarma ihtimalleri ise bence hiç yok. Çünkü para ile üretim yerini bilgi ile üretime bırakıyor. Küreselci büyük sermaye, 1800’lerin başında Napolyon Savaşları’nda her iki tarafı finanse ederken ya da 1900’lerin başında FED’in kurulmasını sağlayıp ABD’yi dünya savaşına sokarken yapılan ‘komplolar’ çalışıyordu. O devirde para ile üretim sistemi ‘Batı’da verimli dönemlerini yaşıyordu. Oysa bugün en başta anlattığım sebeplerle özellikle ‘Batı’da ve Japonya’da paracı verimli üretim yok oluyor. Para ile üretim bitiyorsa büyük sermaye de bitiyor demektir.
Çin bürokrasisi bugün para ekonomisinin verimli şekilde geliştiği ülkesi ve nüfusu üzerinde kendi büyük sermayesini oluşturuyor. ABD’ye dayanan sistemin yıkılması için küreselci batılı büyük sermaye ile işbirliği yapıyor ya da onunla paralel hareket ediyor. Ancak bu Çin’in uluslararası büyük sermaye ile aynı şey olduğunu göstermez. Tıpkı ABD’nin küreselci büyük sermaye ile aynı şey olmaması gibi.
Peki bu bono bombası hiç patlamayacak mı? Patlayacak fakat bombayı ‘pim’i çekip patlatmaya çalışmak yanlış. Çünkü bono bombası ‘Saatli’ bir bomba! Kendi kendine patlayacak zaten. Ama zamanı var.
ABD ulusal devleti uğursuz kaderini erteleyecek silahlara hâlâ sahip. En kötü senaryoda kasti bir faiz artışı veya Yunanistan benzeri bir kriz 2015 son çeyreğinde bir türbülans yaratabilir. Ancak böyle bir durum olsa bile, FED içerisindeki ulusalcı kanat yeni bir QE ile devreye girip piyasaları sakinleştirecektir. Bu yeni QE ve devamı ise hiperenflasyon ile doğal bir küresel finansal patlamanın yolunu açacaktır. Ne zaman mı? 2020’yi bekleyelim…