Çetiner Çetin
Soğuk savaşın baş aktörlerinden Moskova, Bağdat’tan Şam’a uzanan Ortadoğu’daki güç ilişkilerinin yeniden dizayn edildiği süreçte yer almak istiyor. Tam da buradan bakıldığında Rusya ile İran arasında gerçek bir siyasi yakınlık oluşurken Suriye merkezli jeopolitik krizle birlikte Rusya uluslararası gündeme yeniden oturdu. Hatta o denli merkezi bir rol üstlendi ki Suriye’yi konuşurken Suriye’yi tartışmaz olduk. Rusya’nın bölgeye doğrudan müdahalesi sonrasında Suriye’de yaşananlar; etik ile jeopolitik hesaplar, ilkelerle jeostratejik planlar arasındaki dengeleri altüst etti. ABD ise ani yaşadığı şaşkınlığını bir kenara bırakıp Rusya ile uzlaşmanın arayışı içinde. İşte bu yaklaşım, dünya tarihinin en kullanışlı terör örgütü IŞİD’in yakın gelecekte Ortadoğu haritalarını şekillendirmede ne denli önemli bir rol alacağını da gözler önüne seriyor. Ancak daha önemlisi ‘soğuk savaş’ın ardından ‘kızıl donanma’nın uzun yıllar boyunca Akdeniz’e inmediği bir dönemden sonra Rusya artık sıcak denizlerde değil sıcak ‘topraklarda’ boy gösteriyor. Zira Rusya dış politikasının en önemli argümanı sayılan Gazprom, Ortadoğu petrollerini Akdeniz üzerinden dünyaya taşıma hazırlığında. Bunun için askeri, siyasi, kültürel ve ekonomik alanda var gücünü kullanıyor. Eski Arap rejimleri yüzünü tekrar Moskova’ya dönüyor. Suriye’deki çetin mücadelenin siyasi ve ekonomik parametrelerini ortaya koymadan Rusya’nın Suriye’ye neden bu kadar müdahil olduğunu, sınır kapımızda yaşananların Türkiye’de ekonomik ve siyasi dönüşümü nasıl belirleyeceğini anlamak çok da mümkün gözükmüyor.
İç siyasi dinamikler ne söylüyor?
Rusya’nın uçaklarını Suriye’ye konuşlandırıp çeşitli hedeflere yönelik bombardımanlara başlayarak Suriye meselesine tam göbeğinden dahil olması bölgedeki bütün dengeleri değiştirdi. Ve bu son hamle, dengeleri askeri gücü zayıflama eğilimi içinde olan rejimin lehine değiştirecek kapasitede. Öyle ki, Suriye’de yaşanan katliamlar ve on yıllardır hüküm süren Baas diktası, jeopolitik karşısında bir dönemin en temel siyasi ve toplumsal sorun olmaktan birer detaya dönüşüverdiler. Rusya’nın son yaptığı hamlenin 1 Ekim 2015 tarihi itibariyle ülke topraklarının sadece yüzde 32’sini kontrolünde tutabilen Esed rejimi ve Baas elitleri açısından yeni bir çıkış noktası ve yüksek moral motivasyon sağlayacağı kuşkusuz. Rusya’nın doğrudan askeri desteği nüfus yoğunluğunun da daha fazla olduğu bu yüzde 32’lik bölgelerdeki rejim kontrolünü garanti altına almak ve tehditleri bertaraf edebilmek açısından katkı sunacağı gibi Esed ailesinin fiili olarak yürüttüğü Nusayri tandanslı devlet yönetim anlayışını da pekiştirecektir. Ancak rejimin PYD kontrolündeki bölgeler hariç ülke genelindeki kontrolü ele geçirmek için Rusya-İran denklemini aktif olarak kullanması bekleniyor. Halihazırda İran, Irak’a gönderdiği Şii dini lider Seyid Ali Sistani’nin (İran asıllı imam, Irak işgali ile birlikte Irak’a gönderilmişti) yayınladığı bir fetva aracılığıyla Irak’ta IŞİD’e karşı kurulan Aşti Şahabi, Bedir Tugayları ve Lübnan’daki Hizbullah mensuplarını Suriye topraklarına göndermeye başladı bile. Rejim içindeki olası çözülme ve ayrılık ihtimallerini zayıflatacak güçte olan son Rus hamlesi öte taraftan silahların gölgesinde yaşayan Suriye ve tüm bölgenin imtihanı haline geldi.
Dış dinamikler ne diyor?
‘Jeopolitik’ kavramı Suriye kriziyle birlikte yeniden gündemimize oturdu. Öyle ki Suriye kriziyle alakalı olarak Suriye’yi değil, sınır komşusu bile olmayan Rusya’nın pozisyonunu tartışıyoruz. Suriye’de yaşananlar; ahlakla jeopolitik hesaplar, ilkelerle jeostratejik planlar neredeyse her şey birbirine karıştı. Uzun vadede Moskova, ‘Ortadoğu’daki güç ilişkilerinin yeniden organizasyonu’ ihalesini üstlenmek istiyor. Aslında Rusya, Suriye’deki yatırımlarını değil uluslararası ilişkilerdeki statüsünü korumaya çalışıyor. Ortadoğu’da tek yakın ortağı Suriye dört yıldır süregelen iç savaş nedeniyle zemin kaybetmiş olsa da Rusya, üzerinde oluşan güçlü psikolojik, diplomatik hatta ekonomik yaptırımlara rağmen göz ardı edilemeyecek bir güç merkezine dönüştüğünü de kanıtlamış oluyor.
ABD, AB ve Türkiye kaygı duymalı mı?
Rusya hamlesi Esed rejimi açısından etkili ama son kozlardan biri gibi görünse de Ortadoğu’da her şey bu kadar değişkenken yeni oyuncuların, yeni kozların ortaya çıkabileceği bir gerçek. Varlığını ve finansını “savaş ekonomisine” borçlu olan Suriye rejimi zaten giderek dış desteğe daha da bağımlı hale geliyor. Esad, İran ve Hizbullah desteğine minnettar olsa da ülkenin giderek İran kontrolüne geçiyor olmasından ABD, AB ve en önemlisi Türkiye üçlüsünün kaygı duyması gereken bir döneme giriliyor. İronik ama bu üçlü açısından Rusya’nın Suriye sürecine doğrudan müdahil oluşu İran’ın etki alanını büyük ölçüde sınırlayacak bir siyasi gerçekliği de ortaya koyuyor. Altını çizmek gerekirse, İran ile Rusya arasında bir rekabet söz konusu değil, yani beklenmiyor. Hatta Rusya’nın Suriye’ye direkt müdahil olması İran’ın siyasi ve askeri motivasyon yükünün hafiflemesini sağlıyor. Bu durum Rusya ile İran arasında son 12 yıldan bu yana bölgesel her meselede olduğu gibi, Suriye krizinde de gerçek bir siyasi yakınlık oluşturuyor. Diğer bir ifade ile Rusya-İran ittifakı, Batı’nın ve yeni muhafazakar çevrelerin “bölgenin demokratikleşmesi” söylemini reddetmelerinde bir ortaklık zemini yaratıyor.
Bölgesel güç çatışması Rusya’ya yarıyor
Söz konusu zemin Suriye dışında giderek daha yıkıcı bir deprem tehlikesi ile karşı karşıya. Zira bölgesel güçlerin karşıt çıkarları sert bir mücadele ve muharebe alanına dönüşüyor. Türkiye için öncelik Kürt sorunu ve Irak-Suriye sınırlarının nasıl şekilleneceği olurken Suudi Arabistan için Yemen, Mısır için yeniden Ortadoğu’nun merkezi gücü olma gayesi. Avrupa Birliği ise bugüne kadar görmezden geldiği Akdeniz’deki komşularıyla ilgilenmek zorundalar ki, mülteci krizinin yönetiminde daha baştan ihtilafa düştüler. Diğer yandan Almanya artık Beşar Esed ile görüşmeye hazır olduğunun sinyallerini verirken Fransa; Almanya’nın aksine bunu kesinlikle reddediyor. Rusya’nın Suriye krizinde güçlü bir aktör olarak kendini sahneye atması, krizin başından buyana kararsız ve safını belirleyemeyen AB’yi Suriye konusunda artık farklı bir perspektif çizmeye zorluyor. Rusya güçlü bir irade ve kararlılıkla ulusal çıkarlarını savunuyor görüntüsü vererek kendi iç siyasi dinamiklerini şekillendiriyor. İşte tam bu noktada Rusya’nın şu ana kadar vermiş olduğu diplomatik mesajlar, AB’yi Suriye ve Irak’ta IŞİD’i yok etme, bölgede güvenlik sağlama misyonu ile kendisiyle birlikte hareket etme noktasında ikna etmeye çalışacağını gösteriyor. Elbette bu süreçte Esed rejiminin devrilmesi gerektiğini en güçlü şekilde, tüm nedenleri ile dünyaya anlatmaya çalışan Türkiye’nin alacağı pozisyon da Suriye’nin dış dinamiklerinin şekillenmesinde belirleyici parametrelerden olacaktır.
Devamını Derin Ekonominin 6.’ncı sayısından okuyabilirsiniz….