Derin Ekonomi tam 1 yıl önce yayın hayatına başlarken bütün Türkiye’yi, Türk iş dünyasını kucaklayan uluslararası perspektifi güçlü, milli bir yol çizdi kendine. Hem kültürünün, hem de ekonominin kaçınılmaz gerçeği İslam ekonomilerini de yanına alarak… Bu nedenle ilk sayımızın kapak dosyası “İslam Ülkelerinin En Başarılı 50 CEOsu” oldu ve 13’üncü sayımızda uzun yıllar süreceğini umduğumuz ikinci listemizi sizlerle paylaşıyoruz.
Dünya ekonomisinde büyüme hızı düşerken Avrupa’daki birçok şirkette olduğu gibi ana listemizdeki şirketlerde de eksi büyümelere şahit olduk. 13 şirketle bankacılık ve emlak sektöründe önemli büyümeler kaydeden BAE ve 11 şirketle başarılı sektörel çeşitlilik gösteren Suudi Arabistan, meraklıları için mercek altına alınmalı. Başarı öyküleri paylaşılmalı.
Çalışma bölgesine baktığımızda 1.7 milyar Müslümanın yaşadığı bu ülkeler 7 trilyon doları aşan gayrisafi yurt içi hasılaya sahip. 67 ülkenin 34’ü orta gelirin altı ve düşük gelir grubunda. Ama dünyanın en zengin ülkesi de bu ligde. Dünyanın sayılı enerji kaynaklarına sahip bölge gelir eşitsizliğinden, çatışmadan, fakirlikten kurtulamıyor. İslam coğrafyası yüzyılın en büyük siyasi ve insani krizi olan Suriye’nin büyük yükünü Türkiye’ye yıkmış, çözümü Batı’dan beklerken Körfez ülkeleri mülteci kabul etmiyor.. İşin acı tarafı 2007 sonundan beri finansal krizden paçasını kurtarmaya çalışan Batı finans sistemi kurtuluş kodlarını İslami referanslarda arıyor. İslami finansın merkezi ise ne komiktir ki Londra’da.
Çelişkileri daha da netleştirebiliriz. Misal, Standard & Poor’s 2015 yıl sonu rakamlarına göre global İslami finans varlıkları 2.1 trilyon dolar civarında. Oysaki yukarıda 7 trilyon doları aşan gayrisafi yurt içi hasıladan bahsettik. 1.7 milyar nüfuslu bu pazarda İslami bankacılığı tercih edenlerin sayısı 90 milyon kişi.
Rakamlara baktığınızda potansiyel ve aktif arasında büyük bir çelişki var. Değerlere baktığınızda ise size ait olan bir sistemi, İslami finansı İngiltere sahiplenip pazarlıyor; üstelik konvansiyonel bankacılık ile iç içe geçirerek! İslami finansın reel olduğu için tercih sebebi olması yerine büyük finans simsarlarının bir fırsat penceresi olarak görmesi endişe veriyor.
Tam bir yıldır ekonomi ve politika arasında bazen ortak paydaları, bazen de ince çizgileri göstermeye çalıştık siyahın ve beyazın birbirine karıştığı örneklerle. Dünya ekonomisinin yeni bloklar, dünya siyasetinin yeni aktörler üzerinden revize edildiği süreçte güçlü olan ayakta kalıyor, kuralları belirliyor. Bu dengenin Transatlantik boyutunu ileriki sayfalarda yer alan dosyalarda okuyabilirsiniz. Ancak Müslüman coğrafyayı bir bütün olarak ele aldığınızda ne demografik, ne de mali potansiyeline yakışır bir etkinlik göster(em)iyor. Ümitle Türkiye’nin İİT dönem başkanlığı ile bu durumun değişmesini, daha proaktif olmasını bekliyoruz.
İstanbul finans merkezi olma yolunda yürürken Türkiye İslami finansın şekillenmesinde regülasyonların belirlenmesinde daha aktif rol almalı. Bunu İİT’ye bir “ağabeylik” amacıyla değil sektörün küresel finans simsarları tarafından istismar edilmemesi için yapmalı diye düşünüyorum. Aksi takdirde sürdürülebilir ekonomik refah aracı olarak İslami bankacılık ve finans özünden, etikten çok kolay bir şekilde uzaklaşabilir.