Türkiye, tarihinin en zorlu ama aynı zamanda en şanlı günlerini yaşıyor belki de. 15 Temmuz gecesi bir grup darbeci hainin kalkıştığı demokrasiye suikast eylemi, halkın ve siyasi liderliğin basiret, feraset ve cesaretiyle boşa çıkarıldı. Bu satırlar yazıldığı sırada kadınından erkeğine, yaşlısından bebeğine, Türk’ünden Kürdüne, Sünnisinden Alevisine kadar her kesimden yüz binlerce insan, ülkenin dört bir tarafındaki meydanlarda, namusu bellediği demokrasisi için nöbet tutuyor, Cumhurbaşkanının çok isabetli deyişiyle bir işgal hareketine karşı direniyor.
Aşkın Baysal
15 Temmuz’da halkın tankların, acımasız bir şekilde ateş kusan silahların karşısına dikilerek gerçekleştirdiği bu şanlı direniş, Tiananmen’i defalarca kez geride bırakmıştır. Dünya medyasının namlı mecralarının birçoğu, neredeyse darbeci alçaklara arka çıkacak kadar pespaye bir çizgi izleyerek bu cesur direnişi, sıradan insanların bu büyük kahramanlığını göz ardı etse de, tarih eninde sonunda hakikatleri yazacaktır. Benim nazarımda 15 Temmuz, Türkiye demokrasi tarihi açısından Bastille Ayaklanması’na denk bir tarihi hadise. Nasıl 14 Temmuz (aralarında bir gün olması da enteresan bir tesadüf bu arada), Fransız halkının soylulara ve eski düzene baş kaldırdığı, kaderini kendi eline aldığı gün olarak dünyaya ilham verdiyse, 15 Temmuz da Türkiye’de artık darbe yapılamayacağının, yapılsa bile sürdürülemeyeceğinin nişanesi olarak kayıtlara geçti. Bir yandan bu şanlı direnişle övünürken, diğer yandan vatanı ve demokrasisi için kelimenin gerçek anlamıyla göğsünü siper eden, bağımsızlığı, özgürlüğü ve haysiyeti için can veren 246 kahraman demokrasi şehidimize ağlıyoruz. Giriştikleri ve başardıkları iş karşısında hem tekrar tekrar hayret ediyor, hem de hayranlık ve minnet duyuyoruz. 15 Temmuz demokrasi şehitlerimizden biri, darbe girişiminin ilk anlarında direniş için hainlerin kapattığı Boğaziçi Köprüsü’ne koşan ve orada 16 yaşındaki oğlu Abdullah Tayyip’le birlikte can veren Erol Olçok. AK Parti’nin ve Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan’ın şimdiye kadarki hemen tüm kampanyalarının ardındaki esas akıldı Olçok. Bu yaratıcı dehanın neler başardığını net bir şekilde ortaya koymak, deyim yerindeyse hakkını teslim etmek için Türkiye siyasi iletişim tarihine bir kez daha bakmak gerekiyor.
Türkiye’de siyasi iletişim tarihinin bir ‘big bang’ anı var: Cumhuriyetin kurucu partisi CHP’nin baskı ve zulmünden bıkmış geniş halk kitlelerine tercüman olan, 14 Mayıs 1950’de yapılan ilk serbest seçimlerde Demokrat Parti’yi büyük bir çoğunlukla iktidara taşıyan ve 1960 darbesine kadar orada tutan meşhur ‘Yeter! Söz Milletindir!’ afişinden bahsediyoruz.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ağustos 2016 sayısında…