Seçim kampanyası esnasında, Ortadoğu’daki savaşları, terörizmin artmasını ve bölgedeki kaosu Demokratların politikalarına bağlayan Trump’ı kronik ve yakıcı sorunlar bekliyor. Ortadoğu’nun acilen çözüm bekleyen sorunları Suriye ve Irak’ta yaşanmakta. Pentagondan sızan bir rapora göre Trump’un Ortadoğu ile ilgili politikasının birinci önceliği “radikal örgütlerle” mücadele olacak. Tabi bu örgütlerin başında da Irak ve Suriye’de geniş bir arazi hâkimiyeti elde ederek devletimsi bir yapı oluşturan DEAŞ var.
Prof. Dr. Cengiz Tomar
Dünya ve Ortadoğu nefesini tutmuş 20 Ocak 2017’de ABD’nin yeni, sürpriz, sivri dilli ve öngörülemez başkanı Donald Trump’ın görevi devralmasını bekliyor. Dünyanın süper gücü ABD’nin özellikle Ortadoğu açısından hayal kırıklığı yaratan mevcut başkanı Obama’nın ardından herkes Trump’ın şapkadan tavşan çıkarmasını ümit ediyor. Acaba Trump geçen yüzyıldan günümüze daha da kötüleşerek intikal eden ve tam anlamıyla bir kördüğüme dönüşmüş Ortadoğu’daki problemlerin çözülmesine katkıda bulunabilecek mi? Yoksa Obama döneminde olduğu gibi “eski tas eski hamam” politikasına devam mı edecek? Kristal bir küremiz olmadığından ve astroloji ile faldan de pek anlamadığımızdan bu sorulara cevap verebilmek bir akademisyen açısından tamamıyla yanılmak gibi büyük riskler içeriyor. Ama her şeye rağmen Trump’ın seçim dönemindeki kullandığı söylemlere, danışmanlarına ve kritik görevlere atamayı düşündüğü isimlere bakarak bazı ipuçları elde etmek mümkün. Ama evvel emirde Obama dönemindeki Ortadoğu politikasına bir göz atmak fikr-i takip açısından yerinde olacaktır.
Cumhuriyetçilerin ve Neocon’ların Obama öncesi şahin politikalarının bir sonucu olarak Afganistan ve Irak gibi ülkelere terörle mücadele ve Fukuyama’nın “tarihin sonu” olarak ilan ettiği serbest piyasacı liberal demokrasiyi getirmek gibi ulvi! amaçlarla askeri müdahalede bulunan ABD züccaciye dükkanına girmiş fil gibi ortalığı alt üst etmiş, diktatörleri ve teröristleri devirip bölgeye güvenlik ve demokrasi getireceğim derken tam bir kaosa sebep olmuştu. Seçmenine bölgeden askerlerini çekeceği sözünü veren Obama, ekonomik krizle boğuşan halkının teröristler ülkemize gelmesin de Ortadoğu’da ne olursa olsun yönündeki görüşlerini dikkate alarak, şayet “yaratıcı koas” üzerinden ülkeleri bölmek gibi bir amacı yoksa, bölge için oldukça düşük profilli ve pasif bir politika izledi. Bu politikalar sonucunda bölge Rusya ve İran’a bırakılmış oldu. Bu dönemde Obama’nın büyük ümit bağladığı Filistin-İsrail görüşmelerinden bir sonuç çıkmadığı gibi, İsrail yerleşimlerini artırmaya devam etti. Irak’ta somut herhangi bir başarı elde edilemedi. Bölgede, el-Kaide’nin zayıflamasının ardından 2014’te hilafetini ilan eden DEAŞ, Irak ve Suriye’de toprak kazanarak devletimsi bir yapı kurdu. Suriye’nin yanısıra Yemen ve Libya’da devlet yapıları ortadan kalktı. Mısır’da demokrasi teşebbüsleri bir askeri darbe ile sonuçlandı. Belki de Obama döneminde ABD’nin bölgedeki tek başarısı, yeni başkan Trump tarafından ABD ve İsrail çıkarlarına aykırı olduğu ileri sürülen ve bu yüzden gözden geçirileceği ifade edilen İran’la yapılan nükleer anlaşma ile Usame bin Ladin’in öldürülerek el-Kaide’nin zayıflatılması. ABD, bölgedeki geleneksel müttefikleri ve stratejik ortakları Türkiye ve Suudi Arabistan’ı Suriye ve Irak meselesinde sükût-ı hayâle uğratarak bunun yerine DEAŞ’a karşı PYD/YPG gibi devlet dışı aktörler ve Irak’ta çeşitli milis kuvvetleriyle ittifaklar yaptı. Obama yönetimi “Arap Baharı” adı verilen halk hareketlerini teoride desteklemiş olmakla birlikte, bu hareketlerin başarılı olarak siyasi yapılara dönüşmesi hususunda çok fazla ısrarcı olmadı.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ocak 2017 sayısında…