Global büyüme ortamının bir türlü iyileşmediği, buna bağlı olarak bankacılık sistemi ve global tahvil piyasasının yeniden gözden geçirildiği bir dönemdeyiz. Bizce adı ‘güven bunalımı’ olan borçların ödenmeme riskinin hâlâ masada olduğu, negatif faiz oranlarının bir anomali olarak ortada durduğu bugünlerde küreselleşen dünya kapitalizmi ciddi bir sorgulamadan geçiyor. Tam bu noktada, ilerde belki de şirketlerin yönetmeye aday olduğu yeni dünya düzenine doğru, Trump’ın başkanlığı önemli bir geçiş aşaması olacak gibi görünüyor
Cüneyt Paksoy
ABD tarihinin belki de en renkli, en tartışmalı ve sonucu en çok merak edilen başkanlık seçiminden galip çıkan ve 20 Ocak’ta başkanlık koltuğuna oturan Donald Trump’ın neler yapacağı, şimdiden dünyanın ve buna paralel olarak piyasaların ana gündem maddelerinden biri haline gelmiş durumda.
Seçildiği halde hâlâ Demokrat Parti’nin hedefinde olan ve özellikle Rusya ile arasındaki dolaylı ilişki iddiaları ile gündeme gelen Trump’ın, atacağı adımlarla, önemli bir kısmı kendisine hâlâ karşıt durumda bulunan ABD halkına kendini kabul ettirmesi ilk önemli sınavı olacağa benziyor.
Başkan adayı olarak vaatlerde bulunmanın kolaylığı ortada ancak başkan olduktan sonra konuştuklarının ne kadarını yapabileceği en çok merak edilen soru olarak öne çıkıyor. Bu süreçte sadece dünyadan değil ABD içinden de fazlaca yüksek sesin çıktığını, hatta Trump’ın kurmayı planladığı kabinedeki muhtemel isimler hakkında şimdiden farklı görüşlerin dile geldiğini de görmekteyiz. Hep konuşulan ‘derin Amerika’nın uzun vadeli stratejik planlarla hareket ettiği düşünüldüğünde, önümüzdeki sürecin hem ABD hem de dünyada önemli gelişmelere gebe olabileceğini şimdiden söyleyebiliriz.
Global çapta ülkelerin birçoğu yüksek borçluluk oranları ve büyüme sorunları ile baş etmeye çalışırken, majör merkez bankalarının genişlemeci politikalarına rağmen başta tahvil piyasası olmak üzere finansal sisteme dair riskler devam ederken, gelir dağılım eşitsizliği tarihi yüksek seviyelerde iken ve bunun üzerine global işsizliği iyice körükleyecek dördüncü sanayi devrimi yaklaşırken Trump’ın başkanlık döneminin ve kurmaya çalıştığı kabinenin icraatlarının, örtülü bir şekilde kurulmaya çalışılan yeni dünya düzeninin önemli bir provası olacağı şimdiden bütün dünyada konuşuluyor.
Hâlâ bir ölçüde içinde bulunduğumuz kriz sürecinde global büyüme ortamının bir türlü iyileşmediği, buna bağlı olarak bankacılık sistemi ve global tahvil piyasasının yeniden gözden geçirildiği, bizce adı ‘güven bunalımı’ olan borçların ödenmeme riskinin masada olduğu, negatif faiz olgusunun bir anomali olarak ortada durduğu bugünlerde küreselleşen dünya kapitalizmi önemli bir sorgulamadan geçiyor. Tam bu noktada ilerde belki şirketlerin yönetmeye aday olduğu yeni dünya düzenine geçişte Trump’ın başkanlığı önemli bir süreç olacak.
Kapitalizmin dönüşümü, yeni dünya düzeni, tek para sistemine geçiş senaryoları gibi uzun süredir konuşulan kritik başlıklar, Trump dönemi ile birlikte biraz daha yüksek sesle gündemdeki yerini alacağa benziyor. Trump söylemleri ve gerçekleştirebildikleri ile global ölçekte ne kadar etkili olacak sorusuna cevap aranırken, AB, Çin, Ortadoğu, jeopolitik riskler gibi pek çok başlık çerçevesinde dünya tarihi için önemli bir dönemeçten geçildiğini de unutmamak gerekiyor.
TRUMP’IN KENDİSİ DE KABİNESİ DE İDDİALI
ABD’nin yeni Başkanı Trump’ın muhtemel kabinesi oldukça iddialı isimlerden oluşuyor. Ağırlıklı olarak iş hayatından ve askerlerden müteşekkil yeni kabinenin daha hızlı kararlar alabilen, çok daha fazla ABD çıkarlarına yönelik rasyonel adımlar atan bir kabine olması bekleniyor.
ABD Senatosunun onayından sonra son şeklini alacak kabinedeki aday isimlerin, görev başına gelmesi durumunda, mal varlıkları itibariyle ABD hane halkının çok büyük bir bölümünden daha zengin bir kabine olması önemli bir detay olarak öne çıkıyor.
Yeni dönemde ‘Trump ABD’yi bir şirket gibi yönetecek’ iddiaları ne kadar gerçekçi, vaatlerin ne kadarı realize olacak bilmiyoruz ama Trump’ın söylemlerine bakıldığında yeni dönemin pek çok belirsizliği de içinde barındırdığı apaçık bir gerçek olarak karşımızda duruyor.
Büyük ABD şirketlerinin toplam iş hacimleri ve kasalarında tuttukları nakitle birçok dünya ülkesinin üzerinde çaplara sahip oldukları düşünüldüğünde, yeni kabinenin göreve gelmesi durumunda çokuluslu ABD şirketlerinin çok daha fazla söz sahibi olmaya başlayacakları bir dönemin geldiğini söylemek iddialı bir söylem olmayacaktır.
‘Önce ABD’ sloganıyla göreve başlayacak Trump’ın ABD halkını ne kadar arkasına alabileceğini zaman gösterecek ama ilk etapta silah ve enerji endüstrileri başta olmak üzere çokuluslu ABD şirketlerini arkasına alabilirse önemli bir manevra alanı kazanacağını söylemek hiç zor olmayacaktır.
Uzun süredir dile getirilen ama ne olduğu tam olarak ortaya konmayan ‘yeni dünya düzeni’, yaklaşan yeni sanayi devrimi ve birbirine 24 saat bağlı bir ağ olan global finansal sisteminin sonuç olarak ortaya çıkardığı paranın etkili olma gücü, büyük ABD şirketlerine önemli avantajlar sunacağa benziyor. Tam bu noktada Trump, söylediği gibi ABD’nin çıkarlarına ve Amerikan halkına mı hizmet edecek, yoksa ABD şirketleri çok daha fazla mı ön plana çıkacak, izleyip göreceğiz.
Yeni kabinede asker isimlerin de ağırlıkta olması “Global terörizmle savaş en önemli gündem maddemiz” diyen Trump’ın yeni dönemde silahlanma ve güvenlik alanlarında çok daha aktif bir süreç izleyeceğine işaret ediyor. ABD’nin Ortadoğu’daki sorunlara yeterince müdahil olmamasının buradaki aşırıcılığın yükselmesine katkı sağladığını söyleyen ve bu konuda Obama yönetimini suçlayan Trump’ın Ortadoğu’da şekillenmekte olan yeni denkleme nasıl dahil olacağı da cevabı merakla beklenen bir soru olacak.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Şubat 2017 sayısında….