Geçen ay Türkiye’nin Rusya ve İran tarafından Türkiye-Rusya- İran üçgeninde diplomatik ve askeri olarak sıkıştırılması- nın yarattığı tehlikeye dikkat çekmiştim. Bu kuşatmaya karşı Türkiye’nin ikili ilişkilerden çok üçlü ilişkilerin önem kazandığı 21. yüzyılda, tehlikeye yanıt olarak Türkiye-ABD-Rusya üçgeniyle işbirliğine giderek karşılık vermesi gerektiğini önermiştim. Bu gerçeklik kendini dayatmaya başladı bile. Gelen bilgilere göre Türkiye ile ABD ve Rusya’nın Suriye konusunda yaptığı işbirliği hali hazırda bazı güvenlik bölgelerinin oluşturulmasını öngörüyor. Bu anlaşma Hizbullah ve İran yanlısı Şii milisleri içermiyor ve belki de Suriye’den tümden çıkmalarını gerektirecek bir durum olabilir. Bu çerçevede, Rusya artık İran ve İran’ın vekaletinde savaş yürütenlerden ziyade ABD’nin desteklediği güçlere ve ağırlıkla Suriye’deki muhalif güçler ile Ürdün özel kuvvetlerine güvenebilir. Bu gelişme İran’a güvenin Rusya için Türkiye lehine bir dönüm noktası olabilir ancak elbette Rusya İran’dan tamamen vazgeçmeyecektir. İki ülke arasında şöyle bir farklılık vardır. Rusya kendini yeniden Suriye’de varlığı yoluyla Büyük Ortadoğu’da fiili bir güç olarak var ederken, İran ise revizyonist bir güç olarak bölgede devrim ateşini tutuşturarak kendi hegemonyasını inşa etme peşindedir. Ancak uzun vadeli Rus çıkarları bu dönüşüme karşıdır ve Rusya’nın yeniden bölgesel bir güç olarak yükselişini öngörür. Rusya, hiçbir şekilde İran’ı taktik diplomatik ve askeri olarak kendi gücü olarak görmemektedir. Aynı zamanda Tahran’da tekrar ABD’ye sempati duyan bir rejim olmasını da istemez. Tahran’daki güç çekiş- menin kökleri, Osmanlı İmparatorluğu’nun dağılmasından sonra İkinci Dünya Savaşına kadar gider. Rus Devlet başkanı Vladimir Putin’in ABD Başkanı Donald Trump’a açıkça ilettiği gibi Rusya, DEAŞ’e karşı savaşta İran’ı faydalı bir müttefik olarak görüyor.
Devamı Derin Ekonomi Mart 2017 sayısında …