AİLE ŞİRKETLERİ

AKLIN YOLU iLE KALBiN SESi ARASINDA

Türkiye’deki KOBİ’lerin hemen hemen hepsi aile şirketi. Bu konuda gerçekleştirilen en kapsamlı ve prestijli çalışmalardan biri olan PwC Küresel Aile Şirketleri Araştırması, Türkiye’deki aile şirketlerinin ciddi sıkıntılarının olduğunu ortaya koydu. Şirketlerin gündeminde piyasa koşulları ve döviz kurları var, ancak birinci kuşak patronların şirketi geleceğe taşıma konusunda hazırlıkları bulunmuyor.

Mehmet Ali Doğan

2016 Küresel Aile Şirketleri Araştırması’nın dünya geneline ve Türkiye’ye ilişkin sonuçları PwC Türkiye Başkanı Haluk Yalçın ve PwC Küresel Aile Şirketleri Lideri Peter Bartels’ın da katıldığı etkinlik ile kamuoyuyla paylaşıldı. Araştırmanın sonuçları, aile şirketlerinin gündeminde, şirketleri geleceğe taşıyacak olan halefiyet planının olmadığını ortaya koydu. Şirket kurucuları, şirketleri çocuğu olarak görüyor ancak biyolojik çocuklarına güvenmiyor.
‘TÜRKİYE HEDEFLERİ YAKALAR’
PwC Küresel Aile Şirketleri Araştırması’na Türkiye’nin de aralarında yer aldığı 50 ülkede, farklı sektörlerden 2 bin 800’ün üzerinde üst düzey yönetici katıldı. Türkiye’den 500 aile şirketinin yer aldığı örneklem içinden istatistiki yöntemle seçilen 82 aile şirketi temsilcisinin araştırmada yer aldığını söyleyen PwC Türkiye Başkanı Haluk Yalçın, ““Dünya ekonomisinin geleceğine
yönelik endişelerin yükseldiği ve sermayenin çok daha ihtiyatlı hareket etmeye başladığı bir dönemde Türkiye açısından boşa geçirecek tek bir saniyemiz bile yok. Jeopolitik riskler ve dünya ekonomisindeki yavaşlığa rağmen, geçtiğimiz günlerde açıkladığımız PwC’nin “World in 2050” raporunda görülen mükemmel potansiyele erişebilmek ve Türkiye’nin yakalaması
muhtemel bu hedeflere ulaşabilmesi için koşması gerek. Bu hedef için içlerindeki dinamizm ve yatırımcı özellikleri ile bu coğrafyada fark yaratan aile şirketlerimizde büyüme, markalaşma
ve endüstriyel yatırım hedeflerine yönelik olarak çok sıkı çalışmalı ve büyük adımlar atmalıyız. Atılacak bu adımlarda Türkiye’deki aile şirketleri en büyük paya sahip olacak. Bu çabayı gelecek
kuşaklara borçluyuz” dedi.
DİJİTALLEŞMENİN ETKİLERİ
Toplantıda araştırmanın küresel sonuçlarına değinen PwC Küresel Aile Şirketleri Lideri Peter Bartels ise “Dünyanın her yerindeki aile şirketlerinin büyük çoğunluğu dijital değişim karşısında savunmasız olduğuna inanmıyor ve pek çoğu dijital dünyaya uyumlu bir stratejiye sahip olduklarını belirtiyor. Bizim deneyimimiz, dijitalleşmenin etkisini küçümsediklerini gösteriyor. Deneyimlerimize göre gelecek nesli dinlemek ve dijital dönüşümü sağlayan aracılar olmalarını sağlamak çok yararlı. Gelecek nesil aile şirketlerinin geleceğini inşa ederken önemli bir rol oynayacak” dedi. Bartels, Türk aile şirket yöneticilerinin ise, küresel eğilimden farklı olarak, dijitalleşmeyi önemsediklerini söyledi. Araştırmanın Türkiye sonuçları, şirket ortaklarından Mehmet Karakurt, Burcu Canpolat ve Oktay Aktolun tarafından paylaşıldı.

PATRONLAR İÇİN ‘UYSAL ÇOCUK’ BİYOLOJİK ÇOCUĞU DEĞİL ŞİRKETİDİR

ea

Mehmet Karakurt
PwC Türkiye Aile Şirketleri Hizmetlerinden Sorumlu Şirket Ortağı

Türkiye’de aile şirketleri her türlü olay ve girişime karşı, her türlü zorluğa karşı dimdik ayakta duruyor. Geleceğine güvenle bakıyor. Yaptığım görüşmelerin birinde, bir aile şirketi sahibinin söylediği bir söz var, benim çok hoşuma gidiyor. Demişti ki, aile şirketlerindeki en büyük sorun ailedir. Gerçekten de öyledir. Özellikle Cumhuriyet sonrası, 1950’ler-1960’larda doğmuş; şu anda birinci nesil, ikinci nesil diye adlandırdığımız patronların, önümüzdeki 10 yıl içinde yüzde 40 civarında yeni nesle, yönetim devri gerçekleştirmesi bekleniyor. Araştırmalar onu gösteriyor. Oradaki konu şu, aile şirketlerinin, özellikle patronların açık açık söyledikleri şey, şirketlerin kendi çocukları olduğu. Şirket, patronun bir çocuğu. Bu çocuk öyle bir çocuk ki, kendisi büyütmüş, kendisi doğurmuş, istediği gibi büyümüş. O ne derse onu yapmış, hiç sözünden çıkmamış, zaman zaman haylazlık yapmış ama o profesyonellerden kaynaklanmış. Patronun böyle bir çocuğu var! Bir de patronun biyolojik olan çocuğu var. Onun da pantolonlu halini gördü. Ona bisiklete binmeyi öğretmiş, neyin doğru neyin yanlış olduğunu öğretmiş. Onun savunmasız halini biliyor. Ama biraz da haylaz. Kendine benzemiyor, şirket çocuğu gibi değil, hem de kendi başının dikine gitmeye çalışıyor. Bir de bir sürü teknolojilerle falan uğraşıyor. Önünde bilgisayar var, bir sürü birşeyler yapıyor. Şimdi nasıl olacak da o patron, gözde çocuğunu, bu biyolojik olana verecek? Zaten sıkıntı oradan çıkıyor. Şu andaki durumumuza bakıp, ileride ne olmaya çalıştığımızı çok iyi biliyoruz. Önemli olan aile şirketleri için artık orta vadede stratejik plan yapabilmek. Bunu yapabilmek için de aklın yoluyla hareket etmek gerekiyor, fakat bunu yaparken de kalbin sesini dinlemek gerekiyor. Bu ikisinin bağlantısını kurabilen aile şirketlerimiz, o çok imrendiğimiz asırlık Japon şirketleri gibi yıllar boyunca kalacaktır, diye düşünüyorum.

Devamı Derin Ekonomi Dergisi Nisan 2017 sayısında….

Dikkat çekenler...