ABD Başkanı Donald Trump’ın Ortadoğu seyahati sırasında Suudi Arabistan Kralı Selman bin Abdülaziz ve Mısır Lideri Sisi ile verdiği sansasyonel pozdan hemen sonra Körfez karıştı. Başını Suudi Arabistan, Birleşik Arap Emirlikleri ve Mısır’ın çektiği Körfez ve bazı bölge ülkeleri, Katar’ı terörü desteklemekle itham ederek tüm ilişkilerini kesme kararı aldılar. Bölgede ve dünyada beklenmedik bir krizi tetikleyen bu karar üzerine Katar, Türkiye’nin de desteğiyle, şimdiye kadar güçlü bir mukavemet sergiledi ve an itibariyle kriz bumerang etkisi göstermeye başlamış durumda. Birçok analist Suudi Arabistan’da yaşanan yumuşak saray darbesini de krizle ilişkilendiriyor. Krizin bundan sonra nasıl bir seyir izleyeceğini ve sonunda kimin kazanıp kimin kaybedeceğini kestirmek zor belki ama, bu krizle birlikte, şimdiye kadar ancak perde arkasından görülebilen pek çok derin ilişkinin ve çekişmenin daha net bir şekilde ortaya çıktığını da kaydetmek gerekiyor
KÖRFEZ’İN KÜÇÜK ÜLKESİ DOĞALGAZ DEVİ OLUNCA
Katar’ın doğalgaz ve özellikle LNG piyasalarında yükselen bir güç olması ile Ortadoğu ve Körfez bölgesinde daha bağımsız bir dış politika izleme isteğinin koşutluğu gözlerden kaçmayan açık bir gerçek. Bu durum Körfez’in hegemon gücü Suudi Arabistan ile Suudi Arabistan üzerinden etkili olmayı kafaya koymuş Birleşik Arap Emirlikleri’nin, Doha’ya karşı tavır almalarına sebep oldu. İronik bir biçimde bu rekabeti kızıştıranlardan biri de, bugün Riyad ve Dubai’ye destek verir gibi görünen Washington DC yönetimi.
Prof. Dr. Nurşin Ateşoğlu Güney / BİLGESAM Başkan Yardımcısı
Uzun yıllara uzanan geçmişine baktığımızda Körfez’in mini minnacık ülkesi Katar’ın (12.000 kilometre kare yüzölçümü ve 2,5 milyon nüfusu ile), Avrupa-Atlantik güvenliğinin Ortadoğu’daki uzantısı olduğunu görüyoruz. Katar’ın neden uzun süre Avrupa-Atlantik etkisi altında kaldığı sorusunun cevabı da, Doha’nın eski bir İngiliz sömürgesi olması gerçeğinde yatar. Bu tarihsel yakınlık kritik bir coğrafi konumla birleşince ABD Körfez’de büyük bir jeopolitik öneme sahip bir noktada yer alan Katar’ı stratejik bir ortak olarak algılamış ve bu nedenle bölgedeki en büyük hava üssünü de buraya inşa etmişti. Nitekim, Katar askeri kuvvetlerinin ilk kez ciddi olarak modernizasyona tabi tutulması da 2010 senesinde birçok NATO ülkesiyle başlattığı eğitim aracılığıyla gerçekleşmişti. Anılan tarihte Katar’ın askeri yapılanması surecinde yer alan ülkeler arasında ABD, Fransa ve Almanya vardı.
Gelelim Katar’ın hikayesine… Körfez’de stratejik bir konumda mini minnacık bir ülke olmak kolay değil. Kuruluşunu takip eden yıllarda Katar’ın kendisine yönelik algılamış olduğu başlıca güvenlik tehditleri arasında bu yüzden, Körfez’in iki devi, Körfez İşbirliği Konseyi’nin (KİK) hegemon gücü Suudi Arabistan ile onun bir numaralı düşmanı İran yer alıyordu. Bu tehditlere karşı, Doha yönetimi elini kolunu sürekli güçlendirmeye çalıştı: Bir yandan askeri kuvvetlerinin modernizasyonuna öncelik verdi, diğer yandan Ortadoğu’da patlak veren Libya, Yemen gibi krizlere asker göndermek suretiyle bölgede kendisine meşru bir alan açmak istedi.
Benzer şekilde Doha, özellikle son yıllarda, yumuşak güç yatırımları da yaptı. Al Jazeera Ortadoğu ve Körfez’de olan bitenler için bir referans kaynağı oldu. Keza Katar, Ortadoğu diplomasinde imza attığı başarılı arabuluculuk performansıyla da dünya gündeminde adı sıkça duyulan bir ülke haline geldi. Unutulmamalı, son 10 yılda bölgede birbirini tehdit olarak gören İran, Suudi Arabistan, Hamas ve Israil gibi birçok devlet ve devlet-dışı aktörle ilişkisini sürdürmeyi başarmış yegâne Körfez ülkesi Katar oldu.
Bu çok taraflı diplomasi sürdürme becerisi o raddeye ulaştı ki Katar Sudan, Lübnan ve Yemen krizleri gibi gelişmelerde arabuluculuk görevi üstlenirken, 11.000 kadar Amerikan askerine ev sahipliği yapan ABD askeri üssünü de topraklarında misafir etmeyi sürdürebildi. Düşünün, Katar diplomatik yeteneklerini jeopolitik olarak bölünen bir coğrafyada, üstelik çok da tarafsız bir konuma sahip değilken sergiliyordu. Bilindiği gibi Katar, Arap Baharı sırasında önce Mısır’da Müslüman Kardeşleri desteklemiş, daha sonra da Suriye iç savaşında 2011’den itibaren muhalefete yoğun destek vermişti. Nihayetinde Katar güçlenmeye başladıkça, coğrafi küçüklüğü de zihinlerden silinmeye başladı, Doha’nın son yıllarda dünya siyasetinde etkili bir aktör olduğu, hatta bağımsız bir dış politika izlemeye başladığı söylenir oldu.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Temmuz 2017 sayısında…