Kuzey Afrika’da, AB’nin sözüm ona bütünlüğü, ortak değerleri ve dış politikası ve AB ülkeleri arasındaki güven hakkında Avrupa’nın tüm ikiyüzlülüğünün utanç verici bir şekilde deşifre olduğu bir yer var. Burası Londra ve Paris’in dış politikada büyük gaf ve Roma’nın apaçık zafiyet sergilediği Libya. Muammer Kaddafi’nin devrilmesi, “rejim değişikliği” hikâyesine bürünmüş, beceriksizler tarafından gerçekleştirilen eski tarz sömürgecilik yaklaşımının bir toplamıydı. Nitekim eski ABD başkanı Barack Obama’nın, dönemin İngiltere başbakanı David Cameron’la 2016 Mart’ında gerçekleştirdiği bir zirvede Libya’nın istikrarsız durumunu “rezalet” olarak adlandırmasının nedeni de buydu. Libya’nın on yıllardır İtalya’nın enerji musluğu durumunda kaldığı düşünüldüğünde, bu hamle belki de o bölgede İtalya’nın petrol ve gazla ilgili çıkarlarına karşı da bir intikam operasyonuydu. Libya, 2011’de eski Fransa Cumhurbaşkanı Nicolas Sarkozy seçim gereklilikleri ve ekonomik çıkarların etkisiyle, “rejim değişikliğinin zamanı geldi” diyene kadar da öyle kaldı. Başlangıçta Washington da oyuna dâhil olsa da bir süre sonra sahadaki karmaşayı görerek operasyonların “cephe hattından” geri adım atmaya karar verdi. Roma ise, Kaddafi’nin hesap sorulabilir bir ekonomik ortak olmasından dolayı operasyon konusunda isteksizdi. Nitekim 1969’da Albay Kaddafi’nin iktidara gelmesine yardım eden askeri dümen Washington’un yeşil ışık yaktığı İtalyan askeri istihbarat ve haber alma servisi (SISMI) tarafından planlanıp desteklendi. Oyunun kaybedenleri ise Libya kralı İdris ve İngiliz müttefikleri oldu. Amerika, İkinci Dünya Savaşı’ndan sonra İngiltere ve Fransa’nın Orta Doğu ve Kuzey Afrika ülkelerine çağdışı yaklaşımından hiç hoşlanmadı. ABD, Sovyetler Birliği ile içli dışlı olan dönemin Mısır Cumhurbaşkanı Cemal Abdül Nasır yönetimindeki Mısır’a karşı olmasına rağmen, 1956’da İsrail’in öncülük edip İngiltere ve Fransa’nın izinden gittiği Süveyş Kanalı’nı işgal etme operasyonunu durduran açık bir mesaj gönderdi.
Devamı Derin Ekonomi Eylül 2017 sayısında …