Son yıllarda gıda endüstrisi oldukça büyük ve göz kamaştırıcı rakamlara erişiyor. Maharetli şeflerin gözdesi olup damaklara ve gözlere hitap eden küçük bir şaheser olarak görülen gıdanın piyasası dünya çapında milyar dolarlık bir büyüklüğe ulaştı. Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü’nün 2013 yılı verileri dünya gıda endüstrisinin 1,1 milyar dolara eriştiğini gösterdi. Ancak, genel olarak hoşumuza gitmeyecek türden cevaplar alacağımız için, konunun perde arkasıyla ilgili çok fazla soru sormamak yerinde olacaktır. Zira “insan sağlığını neredeyse hiçe sayarak her ne pahasına olursa olsun kâr elde etmek” gibi büyük bir “felsefenin” altında kalite, menşei ve sağlıkla ilgili sorunlar yatıyor. Bir yandan obezite hızla artarken, diğer yandan Birleşmiş Milletler Gıda ve Tarım Örgütü dünyada açlığın yıllar sonra tekrar yükselme eğilimine girdiğine dair garip ve üzücü bir durumu gözler önüne seriyor. Diğer bir ifadeyle, dünyanın zengin tarafı gittikçe çok daha fazla miktarlarda ve daha düşük kalitede gıda tüketirken, diğer tarafı ise gıda ve su için savaşmak durumunda kalacak. Küresel ticaretin karmaşıklığı, zayıf etik kurallarına ve kötü uygulamalara zemin hazırladı.
Bugün şehir merkezindeki bir süpermarketin şık ve göz alıcı raflarında fare pisliğiyle karışmış karabiber, melamin (siyanamid trimeri) içeren sütten mayalanmış yoğurt, kimyasal çözücüler içeren saf sızma zeytinyağı, formalinli lahanalar, böcek ilaçlı çaylar, sahte helal et ve sığır eti olarak satılan ancak (yenilebilir ürünlerde bulunması kesinlikle yasak olan) fenilbütazon içeren at eti sayabileceğimiz pek çok örnekten sadece birkaçı. Ancak tüketicilerin ulaşmayı arzuladığı küresel kalite çeşitliliği kesinlikle bu değildir. Onlarca, yüzlerce ve bazı durumlarda binlerce ton kirlenmiş veya bozulmuş gıdanın söz konusu olduğu bu durum göz ardı edilebilir bir sistem hatası değildir.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Şubat 2018 sayısında…