Sıradan bir semtteki orta kalite bir dairenin fiyatı bile neden 750 bin-1 milyon TL gibi astronomik seviyelere yükseldi? Orta gelire sahip bir ailenin kredili konut sahibi olması neredeyse imkansız hale gelirken, yüzde 20’lerin üzerine çıkan ticari kredi faizleri nedeniyle sanayi kuruluşları da, elde ettikleri kârın yarısından fazlasını bankalara ödüyor. Öte yandan, 2001 krizinden bu yana Hazine’nin faiz lobisine ödediği faiz tutarı nasıl 708 milyar liraya ulaştı? Terörle birlikte Türkiye’nin ekonomik bekasını tehdit eden bir meseleye dönüşen faiz sorununu, enine boyuna masaya yatırdık.
Uzun süredir, ısrarla, yüksek faiz oranlarının enflasyonun da sebebi olduğuna vurgu yaparak faiz lobisinin varlığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, halkın ve üretici kesimin şikayetçi olduğu bu ciddi soruna yeni ve köklü bir çözüm üretmek istiyor. Bunun için ekonomiyle ilgili tüm bakanların, üst düzey bürokratların seferber edileceği yeni bir süreç başlattı. Sürecin ilk adımı olarak Başbakan Binali Yıldırım enflasyonu ve faizi yüzde 7’nin altına çekme hedefini açıkladı. Peki, bu hedef nasıl tutturulabilir? Yüksek faiz sorununda bugüne nasıl geldik, Türkiye faiz sorununu kalıcı olarak nasıl çözebilir?
Yakup Kocaman / Mesude Demirhan
Ortalama gelire sahip bir ailenin satın alması gereken ortalama kalitede ve semtteki konut fiyatları, 500 bin liradan başlayıp 1 milyon liralar gibi dramatik seviyelere yükseldi. Vatandaşlar, “biz nasıl ev sahibi olacağız” diye soruyor. Üretici kesimi temsil eden sanayi kuruluşları, yüzde 20’lerin üzerine çıkan ticari kredi faizleri nedeniyle elde ettikleri kârın yarısından fazlasını bankalara ödemek zorunda kalıyor. Bu nedenle büyümeye, yeni yatırımlara ve ek istihdama kaynak ayırmaları giderek zorlaşıyor.
2001 krizinden sonra kurulan Piyasa Yapıcılığı Sistemindeki kartelleşme eğilimi nedeniyle Devlet Hazinesi’nin ödediği faiz tutarı 17 yılda 708 milyar lirayı buldu. Kamu borcunun milli gelirine oranı yüzde 200’lerde olan batık durumdaki Yunanistan’ın bile yüzde 1’in altında kısa vadeli borçlanma gerçekleştirdiği bir ortamda Türkiye Hazinesinin borçlanma faizlerinin son 9 yılın en yüksek seviyesi olan yüzde 13,53’e çıkmasının nedenleri sorgulanıyor. Faiz, terörle birlikte Türkiye’nin ekonomik bekasını tehdit eden bir meseleye dönüşmüş durumda.
Uzun süredir, ısrarla, yüksek faiz oranlarının enflasyon sebebi olduğuna vurgu yapan, faiz lobisinin varlığına dikkat çeken Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, ekonomi bakanlarını ve bürokratlarını yüksek faiz oranlarını düşürmek amacıyla yeni çözümler üretmek üzere seferber ediyor. Erdoğan, “Geçenlerde bir banka karını açıklıyor, 6 küsur milyar TL. Biz bu faiz lobisine mi çalışacağız? Birinci derecede Merkez Bankası ve BDDK aktif rol almak zorunda. Siz aktif rol almadıktan sonra, öbürleri istediği gibi at oynatır. Kesinlikle faizde taviz vermeyeceğiz” diyor.
Derin Ekonomi Dergisiyle aynı yayın grubunda bulunan Yeni Şafak Gazetesi’nin Şubat ayında yayınladığı “Faize Karşı Milli Seferberlik” başlıklı haberler, Türkiye’de geniş yankı uyandırdı. Derin Ekonomi dergisi olarak, faiz sorununda bugüne nasıl gelindiğini ve bugünkü durumu analiz ediyor, akademi, iş ve siyaset dünyasının faiz sorununa karşı dile getirdikleri çözüm önerilerini 7 bölüm halinde sunuyoruz.
1) BANKALAR KONUT FİYATLARINI NASIL YÜKSELTİYOR
Konut fiyatlarının neden bu duruma geldiğini analize başlarken önce inşaat ve konut sektörüyle ilgili birbiriyle bağlantılı bir dizi veriye göz atmak gerekiyor.
Bankacılık Düzenleme ve Denetleme Kurumu’nun (BDDK) aylık verilerine göre 31 Aralık 2017 itibariyle İnşaat sektörünün bankalara olan kredi borcu toplamı 311 milyar lira. Bunun 188 milyarı nakdi krediler. Yani bankaların inşaat şirketlerine nakit para olarak kullandırdığı krediler. 124 milyar lirası ise gayri nakdi krediler. Yani, inşaat şirketlerine verilen teminat mektupları ve borçlarını ödeme taahhütleri. Burada şunu not etmekte yarar var, inşaat sektörüne verilen krediler Aralık 2016 ile Aralık 2017 arasında yüzde 23’lük artışla 254 milyardan 311 milyara çıkıyor. KGF’nin etkisiyle inşaat sektöründe kredi genişlemesi yaşanmış olması muhtemel. Şuanda, takipteki inşaat kredilerinin oranı yüzde 3,5 gibi normal bir seviyede görünüyor ancak bu kredilerin gerçekte ne kadarı yüzdürülerek yeniden yapılandırılan kredilerden oluşuyor bunun verisi açıklanmıyor. Bankaların yüzdürülen kredilere ait verileri de açıklaması gerekiyor finansal şeffaflık açısından. 2008 finansal krizinin yaşandığı günün bir gün öncesine kadar, krizde batan Lehman Brothers, AIG gibi dev finansal kuruluşlara notların en zirvesi olan AAA notunun verilmiş olduğu gerçeğini unutmamak gerekiyor.
Konuya geri dönecek olursak, bireysel konut alıcıları tarafına bakıldığında; Merkez Bankası’nın haftalık para-banka istatistiklerine göre, 31 Aralık 2017 itibariyle, bireylerin bankalara olan konut kredisi borcu 192 milyar lira. İki kesime verilen kredileri bir araya toplarsak, bankaların inşaat şirketlerine ve bireysel konut alıcılarına açtığı krediler 503 milyar lirayı buluyor. Aynı tarihte bankacılık sektörünün toplam kredi hacmi ise 2 trilyon 45 milyar lira. Yani inşaat ve konut kredileri, toplam kredi pazarının 4’te biri.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Mart 2018 sayısında….