Sandık sonuçları belli olur olmaz yapılan “Seçmen şu mesajı verdi” türünden analizleri hiç anlamlı bulmuyorum. Her seçmen kendi istekleri, ihtiyaçları, beklentileri, kızgınlıkları, bağlılıkları ve karşıtlıkları üzerinden değerlendirme yapıp oyunu verir. Seçmenler toplanıp “Hadi şu partiye şu mesajı verelim” diye hareket etmezler, her oy kararı kişiseldir. Sonuçta ortaya kolektif bir sonuç çıksa bile, ortada kolektif bir özne yoktur, dolasıyla ortaklaşa verilmiş bir mesaj da söz konusu değildir. Bu notu aklımızın bir kenarına not ederek, 24 Haziran’da sandıktan çıkan oy dağılımının anlamları ve geleceğe ilişkin muhtemel yansımaları hakkında birkaç değerlendirme yapalım.
Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, pek çok anket şirketinin ve yorumcunun seçimin ikinci tura kalacağına ilişkin tahminine rağmen, bir önceki cumhurbaşkanlığı seçiminde elde ettiği oyun da üzerine çıkarak, ilk turda seçilmeyi başardı. Seçimin kazananları listesi yapılacaksa en başa Cumhurbaşkanı Erdoğan’ı yazmak şart. Bu değerlendirmenin hemen arkasına ise, AK Parti’nin performansına ilişkin bir not düşmek gerekiyor. AK Parti, son seçimde, liderinden yaklaşık 10 puan daha az oy alarak meclis çoğunluğunu kaybetti.
Bu konuda sağlıklı bir mukayese, ancak bir önceki genel seçim sonuçları üzerinden yapılabilir. Alınan sonuç, AK Parti’nin 1 Kasım 2015 Genel Seçiminde elde ettiği yüzde 49,5 rakamından da 7 puan aşağıda.
Bu ciddi kaybın nasıl olduğuna ve oyların nereye kaydığına ilişkin birçok değerlendirme yapılıyor. Kayıp oyların önemli bir kısmı, AK Parti’nin ittifak yaptığı, bir anlamda referans olduğu MHP’ye gitmiş gibi görünüyor. Daha önceki seçimler parlamenter sistem çerçevesinde yapıldığı ve tek başına hükümet kurmak için meclis çoğunluğu şart olduğu için AK Parti’ye verilmiş oylar, bu sefer böyle bir risk söz konusu olmadığı, başkanlık sisteminde yürütme organı parlamentodan bağımsız olarak belirlendiği için, anketlerde İyi Parti’ye oy kaptırmış gibi görünen MHP’ye yönelmiş durumda. MHP, İyi Parti’ye kaptırdığı oyların neredeyse tamamını Ak Parti’den telafi etmiş gibi görünüyor. Bu yönelme bir anlamda, seçmenin yeni sistemin dinamiklerini gayet iyi anladığını gösteriyor bu arada.
MHP’nin elde ettiği oyun başka anlamları da var. Türkiye’nin siyasi iklimine son dönemde en çok milliyetçilik damga vurdu. 15 Temmuz darbe teşebbüsü sonrasında derin beka kaygılarıyla yükselişe geçen milliyetçilik, terörle mücadele ve sınır ötesi operasyonlarla gündemde kalmaya devam etti. Bu iklim, klasik AK Parti seçmenini de milliyetçi saiklerle hareket etmeye itmiş, dolayısıyla AK Parti’den ziyade MHP’ye yaramış gibi görünüyor.
Bu, aslında tüm kitle partilerinin kaderidir. İdeolojik partilerle yapılan işbirlikleri veya ittifaklar, en çok kitle partilerini değiştirir. Tabiri caizse, suya boya kattığınızda boya suyun rengini almaz, su boyanın açık bir tonuna bürünür. AK Parti seçmeninde olduğu gözlemlenen ve balkon konuşmasında bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın da dolaylı olarak işaret ettiği partiye yönelik dönemsel memnuniyetsizlikler de, yükselen milliyetçi havanın etkisi ve ittifak sinerjisiyle MHP’ye oy olarak yansımış gibi görünüyor.
İşin bir de karşı cephesi var. Bu cephede de hem parlamento hem de Cumhurbaşkanlığı seçiminde alınan sonuçlar pek çok şey söylüyor. Her şeyden önce şunu not edelim: Son seçim itibariyle Türkiye siyasetine, iki yeni lider katılmış durumda. Seçime CHP’nin adayı olarak giren ve herkesin cumhurbaşkanı olacağına ilişkin bir söylemle meydanlara çıkan Muharrem İnce, partisi CHP’nin ve öncülerinin on yıllardır değiştiremediği ortalama oy seviyesini ciddi oranda yukarı çekti, yüzde 30’dan fazla oy almayı başardı. Eski bir siyasetçi olmasına rağmen seçmenin karşısına lider olarak ilk kez çıkması ve tarihi bir barajı aşması nedeniyle, sonuç itibariyle İnce’nin başarılı olduğunu belirtmek gerekiyor. Nitekim elde ettiği başarıyla şimdiden parti yönetiminin koltuğunu sallayan bir hareket başlatmış durumda. Yakın ve orta vadede CHP’nin başına geçmesi partinin delege yapısı itibariyle zor görünse de, İnce’nin Türkiye siyasi sahnesinde daha uzun yıllar var olacağını kestirmek zor değil.
İnce, partisinin ortalama oyunun epey üzerine çıkarken, CHP birkaç puanlık da olsa bir oy kaybı yaşadı. Bu kaybın büyük kısmı İyi Parti’ye gitmiş gibi görünüyor. HDP’ye yönelik bir oy kayması da söz konusu belki ama Konda Genel Müdürü Bekir Ağırdır’ın da açıkça ifade ettiği gibi, bu büyük bir oran değil.
Türkiye siyaset sahnesine lider olarak dahil olan diğer isim ise Meral Akşener. İyi Parti, anketlerde görülen performansının gerisinde kaldığı için bugünlerde tartışma konusu oluyor ama girdiği ilk seçimde yüzde 10’u yakalamak dikkate değer bir performans olarak not edilmeli. Akşener’in cumhurbaşkanlığı oylarının partisinin 2,5 puan gerisinde olmasını ise, İnce faktörü ile açıklamak gerekiyor. Parlamento için İyi Parti’ye oy veren ciddi bir kitle cumhurbaşkanlığında daha şanslı görünen Muharrem İnce’ye yönelmiş görünüyor.
Son olarak HDP’ye bakmakta fayda var. Parti, baraj tehlikesini göze alıp girdiği ilk seçim olan 7 Haziran’da yüzde 13,1 oy almayı ve 80 milletvekili çıkarmayı başarmıştı. Hendek siyaseti sonrasında girilen 1 Kasım Genel Seçiminde ise barajın üstünde güç bela tutunabilmiş, oyu 10,8’e düşmüştü.
HDP son seçimde yüzde 11,7 oy aldı. Bu oran, 7 Haziran ve 1 Kasım’da elde edilen oranların yaklaşık olarak ortasına tekabül ediyor. Kestirmeden şu söylenebilir: HDP tabanının büyük çoğunluğu partisinin baraj altı kalmasına razı olmasa bile, kayda değer bir kısmı henüz hendek siyasetini affetmiş değil.
Seçim sonuçlarına tek tek partilerin ötesine genel bir gözle baktığımızda ise, akla hemen İbn-i Haldun’un ‘Asabiyet’ nazariyesi geliyor. Son seçimin de gösterdiği gibi, Türkiye seçmenlerinin büyük kısmı hâlâ ulu âlimin tanımladığı kadim motivasyonla hareket ediyor.