2018 yılını geride bıraktığımız, yeni yıla ayak bastığımız şu günlerde, bir zamanların ışıltılı Avrupa’sının temelinden sarsıldığını, kukla terör örgütlerinin coğrafya dizaynı için tek başına yetersiz kaldığını, ABD Doları’na endeksli ticaretin ülkelerin bağımsızlığına vurulmuş en büyük darbe olduğunu ve demokrasi-insan hakları gibi kavramların Batı merkezli işgallerin maskesi olarak kullanıldığının artık iyice anlaşıldığını görüyoruz. Hâl böyleyken, bölgesel/küresel güç mücadeleleri ışığında 2019 yılında gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel bazı olaylara ve çeşitli coğrafyalarda ülkeleri krize götürebilecek fay hatlarına kısaca göz atalım…
Atilla Diş
Takvimler 1918 yılını gösterirken Fransa’nın Compiègne Ormanı’ndaki bir demiryolu vagonunun içinde, on birinci ayın on birinci günü saat 11’de imzalanan anlaşma, 1. Dünya Savaşı’nın bitişi anlamına geliyordu. 52 ay boyunca süren çarpışmalar 3 büyük devletin yenilgisiyle sonuçlandı. Dünya petrol rezervinin yüzde 65’ini barındıran topraklar, yani Osmanlı Devleti parçalara ayrılırken, kaynakların büyük kısmına İngiltere ve Fransa sahip oldu. Rus Çarlığı’nın Boğazlar’a inmesine Bolşevik Devrimi ile engel olan güçler,ilk cihan harbinden ağır yaralı halde çıkabilmiş Almanya’nın intikam ateşini savaştan sonra hep canlı tuttu. Dünya hakimiyetini Avrupa’nın elinden alıp yerküreyi sadece iki ortaklı şekilde paylaşma fikri, yine aynı gücün yönetiminde 2. Dünya Savaşı’na ‘hayat’ verdi. Nitekim 1913 Viyana’sında hepsi de aynı mahallede, aynı zaman diliminde yaşamış Adolf Hitler, Lev Troçki, Joseph Tito ve Joseph Stalin ikinci paylaşım savaşı ile sonrasının ana aktörleri olacaktı.
Amerikan menşeili fabrikaların savaş boyunca Almanya’da üretim yapıp Hitler’e güç verdiği, Stalin’in etnik temizlik ve sürgünlerle Türkistan coğrafyasını dizayn ettiği, bombalar altındaki İngiltere’nin ise ‘pirus zaferi’ ile aslında yenik ayrıldığı savaşın galipleri Washington ile Moskova oldu. Yahudilerin 2 bin yıllık rüyası İsrail devletiyle gerçeğe dönüşürken, Alman teknolojik birikimi bu andan itibaren ABD ve Sovyetler’e gidiyor, dünya ise ‘Soğuk Savaş’ aygıtıyla ikiye bölünüyordu. İlk harbin 100. yıl dönümünde Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın Paris’te verdiği mesajlara bakarsak, 1914’ten 1945’e kadarki sürecin aslında tek bir savaştan ibaret olduğunu öne süren yorumları biraz daha genişletmemiz gerekiyor: “1945’te sona erdiği iddia edilen savaş asla bitmedi.”
DEMİR PERDE DÜŞÜNCE
Birleşmiş Milletler çatısı altında bir araya getirilmiş devletlerin NATO ve Varşova merkezli kamplara ayrıldığı uzun Soğuk Savaş yıllarının ardından Sovyet liderliğindeki Demir Perde, liberal kapitalizme yenik düştü. Kızıl Ordu, Afganistan’da yenildi; Berlin’i ikiye ayıran duvar yıkıldı, Sovyetler dağıldı. 79 Devrimi sonrası İran’ın başına Saddam Hüseyin liderliğindeki Irak’ı musallat edip 8 yıl savaştıran ABD’nin daha sonra Bağdat’ı bombaladığı yılları saymazsak 90’lar, ‘tek kutuplu dünya’ ve
‘küreselleşme’ kampanyaları eşliğinde geçti.
ABD, Afganistan’da Moskova’ya karşı desteklediği mücahitleri de henüz ‘terörist’ ilan etmemişti. Bu esnada ucuz üretim için Çin’e akan Amerikan teknolojisi bu ülkede ekonomiyi katlayarak geliştirirken, Sovyet bakiyesi Rusya ise hızla toparlanıyor, beri yanda Avrupa Birliği global köy düzenine karşı en belirgin alternatif olarak öne çıkıyordu. Küresel düzenin patronları tarafından İslam’ın ‘birincil tehdit’ olarak ilan edilişi sonrası dünya, 11 Eylül ilüzyonu ile baş başa kaldı. Ardından Afganistan ve Irak işgalleri peşi sıra geldi. Batı güdümlü diktatörlükler eliyle yönetilen Osmanlı bakiyesi topraklarda ısrarla sürdürülen kaos, yeni işgaller için uygun ortam hazırlamakla görevli terör örgütleri sayesinde artarak devam etti. Enerji hatları ve uyuşturucu naklinin güvenliğini sağlama amaçlı proksi örgütler (PKK/PYD/PJAK, IŞİD/ DEAŞ, Boko Haram, Eş-Şebab, El-Kaide vs.) bazen ırksal bazen de sözde dini referanslarla değişik coğrafyalarda ortaya çıktı. “İstikrarsızlaştır, teröre alıştır, yaşama umudunu azalt, insanları kullanılmaya kolay hale getir” formülünün uygulayıcılarına en temel direnç ise tehdidin yegane muhatabı ülkelerden geldi.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ocak 2019 sayısında…