Bankacılık kapsamlı ölçek ekonomileri ve büyük genel giderlere sahip bir sektör olduğu için, büyüklük birçok nedenden dolayı çok önemlidir. Bankaların maliyet açısından rekabetçi olabilmesi için yüksek sabit maliyetleri çok sayıda işleme yaymaları gerekmekte, bu da önemli bir büyüklük gerektirmektedir. Ayrıca, bankacılık inanç ve güven etrafında döndüğü için de büyüklük önemlidir.
Bu nedenle, birçok varlığa ve geniş bir kapsama alanına sahip olarak büyümek banka konusundaki algılara kesinlikle olumlu bir katkı sağlayacaktır. Ancak, ekonomideki her şeyde olduğu gibi, burada da bir denge söz konusu. Söz gelimi, bankalar çok büyüdüğünde, iki durumun gerçekleşmesi muhtemeldir. İlk olarak, aşırı büyüme verimliliğin düşmesine neden olabilir. Bu da yönetimsel ve idari maliyetlerin yükselmesine, kredi kalitesinin düşmesine ve dolayısıyla kârlılığın azalmasına yol açabilir. Bir banka çok büyüdüğünde, bu gibi iç faktörlerin yanı sıra bir takım dış baskılar da ortaya çıkabilir. Düzenleyiciler banka kaynaklı sistemik riskleri ve finansal krizlerle ilgili son deneyimleri göz önüne alarak, bankaların çok büyümesinden endişeleniyorlar. Bankacılığın iç içe geçmiş doğasından dolayı, büyük bir banka bir hata yaptığında, tüm
bankacılık sistemini altüst etme potansiyeline sahiptir. Bu gibi durumlarda, devlet sistemik bir krizi önlemek için bu bankaları kurtarmak zorundadır. Dolayısıyla, bunlar “batamayacak kadar büyük” bankalardır.
“Batamayacak kadar büyük” olgusunun getirdiği ahlaki tehlike ne yazık ki çok büyük olduğu için düzenleyiciler söz konusu durumun kabul edilemez olduğu görüşündeler. Dolayısıyla, bankacılıkta denge de büyüklük kadar önemli bir konudur. Zira bankalar bir yandan ölçek ekonomisinden kazanç elde edebilecek ve maliyet verimliliğinden faydalanabilecek kadar büyük olmalı, ancak diğer yandan sistemik risk potansiyeli oluşturacak kadar büyük olmamalıdırlar. Bankacılık politikası açısından bakıldığında, bunun anlamı optimal bir büyüklüğün mümkün olabileceğidir.
Devamı Z Raporu Haziran 2019 sayısında…