Pek çok uzman liberal dünya düzeninin sona geldiğini savunuyor. Henry Kissinger’dan Zbigniew Brzezinski’ye kadar hemen hepsi verdikleri demeçlerde, kitaplarında ve makalelerinde eski dünya düzeninin nasıl, neden ve ne zaman sona erdiğini anlatıyor. Peki bu doğru mu? Elbette. Zira kozmopolit ve tabiiyetsiz kapitalizm, yıllardır yapılan hatalar ve kötü uygulamalar sonucunda Beyaz Saray’daki koltuğunu kaybederken, pek çok Amerikalı bunu dünyanın ABD’ye karşı duyduğu nefretin suçlusu olarak görüyor. Öte yandan, uluslararası ağları ve iş çevreleri hala ayakta olan liberal dünya düzeni, hedeflediği eylemleri sahnelemeye ve “büyük medyayı” kontrol etmeye devam ediyor.
Bu noktada işgücü hareketliliğinin sermaye sahiplerinin şimdiki ve gelecekteki kârlarının belkemiğini oluşturduğu ve kapitalizmin düşük ücretli işgücü piyasasını beslemek için göçe ihtiyaç duyduğu gerçeğine dayanarak mülteci meselesini ele alabiliriz. Şu anda pazar küresel olduğundan, göç dinamikleri küresel bir yönetişime ve anlatıya ihtiyaç duyuyor. Dolayısıyla, mevcut durum eski devletler tarafından değil, yalnızca kozmopolit sermaye tarafından yönetilebilmekte ve artık sosyal veya etik hesap verebilirliği olmayan sermaye sahipleri yalnızca kendi hırslarının peşinde koşmaktadır.
Dahası, kâr odaklı sermaye, sınır tanımaz bir şekilde kendi çıkarlarına uygun bir orta sınıf ve işçi sınıfı oluşturmak istiyor. Bu da kendisinden yararlanılabilecek uysal ve zayıf bir insan kitlesini gerekli kılıyor. Dolayısıyla, zayıf kimlikli toplumlar bu amaca hizmet ederken, milli, dini ve kültürel kimlikleri güçlü olanlar ise bu tür küresel projeler için büyük bir problem teşkil ediyor. “Mobilite” ekonomiden topluma kadar her alanda anahtar kelime olmakla birlikte, buradaki amaç kökleri ve kimlikleri olmayan ve tüketiciler olarak yeni ihtiyaçlara tamamen boyun eğen küresel bir sınıf yaratmaktır. Turizm ve çokuluslu perakende sektörü, toplumları dünyaya açarak, insanları seyahat etmeye alıştırma, farklı alışkanlıklar edindirme ve küresel bir kimlik kazandırma konusunda ilk aşamada kullanılan araçlardan bazılarıydı. İkinci adım ise, insanları geleceklerini başka yerlerde yaşamayı düşünmeye, çalışmak ve aile kurmak için ülkelerini terk etmeye ve artık kendilerini koruyamayacak olan devletin korumasını ve refahını terk etmeye itecektir. Öte yandan, “hortumcular” eski sistemlerin zayıflayarak çökmesine katkı sağlıyor. İtalya’da son olarak Seawatch örneğinde olduğu gibi STK’ların faaliyetleri devlet egemenliğini sarsabilir. Üçüncü adım ise, yeni bir sosyo-politik çerçeve getirmek için ulus devletleri ve eski demokrasileri sona erdirmek olacaktır. Bu doğrultuda, şu ana kadar yalnızca bir varsayım olsa da, Blockchain teknolojisi kullanılarak millet kavramı ortadan kaldırılabilir.
Devamı Z Raporu Ağustos 2019 sayısında…