Ekonomi derslerinde faizin paranın kullanımı için ödenen bedel olduğu öğretilir. Neoklasik ekonomide ise, faiz toplam tasarrufu ve yatırımı dengeleyen orandır. Toplam tasarruf para arzı, toplam yatırım ise para talebidir. Dolayısıyla, arzı ve talebi dengeleyen bir denge fiyatına sahip diğer tüm mal ve hizmetler gibi, faiz de paranın denge fiyatıdır. Bir fiyat olan faiz, sermaye talebiyle negatif korelasyon gösterdiğinden, faizlerin düşmesi yatırım yapılacak sermaye talebinde artışı gerekli kılmaktadır. Parasal ekonomi bu mantık üzerine kurulu olsa da, mevcut gerçeklik bu mantığa meydan okumaktadır.
Tıpkı fiziğin yerçekiminden ve sürtünmeden bağımsız olarak düşünülemeyeceği gibi, faal ekonomilerde sıfır faizin yakın zamana kadar imkânsız olduğu düşünülüyordu. Ancak, imkânsız denilen şey şimdi gerçek oldu. Zira, gelişmiş ülkelerin çoğunda nominal faiz sıfıra yakın seyrediyor. Öyle ki, Almanya’da, İsviçre ve Japonya’da tahvil getirilerinin 10 yıl ve sonrası için bile negatif olduğu gibi, 15 trilyon dolar tutarında olduğu tahmin edilen tahviller negatif faiz getirmektedir. ABD Ulusal Ekonomik Araştırmalar Bürosu’nun yayınladığı bir makale özellikle gelişmiş ekonomilerde, neredeyse bir yüzyıl boyunca yüzde 2 civarında dalgalanan düşük riskli varlıkların reel faizinin son zamanlarda düştüğünü ortaya koydu. Dolayısıyla şu anda net bir ikilem söz konusu. Zira gelişmiş ekonomilerde faizler sıfıra yakın ya da negatifken, Rusya ve Çin
gibi gelişmekte olan ülkelerde yüzde 5 ila yüzde 7 aralığında seyrediyor. Türkiye gibi ülkelerde ise hala çift haneler söz konusu. Büyük sermaye akışlarından dolayı gelişmiş ülkelerdeki faiz oranlarının benzer olması
beklenir. Serbest sermaye akışları, benzer risk profiline sahip ülkeler arasındaki faiz farklılıklarını belirlemektedir. Bu aynı zamanda, iç para politikası bağımsızlığının, bazı sermaye kontrollerinin olmadığı
durumda büyük ölçüde bir hayal olduğu anlamına gelir. Dolayısıyla, gelişmiş ülkelerin birbirine yakın seviyelerde seyreden düşük faiz oranlarının finansal piyasa entegrasyonunun bir sonucu olması,
özellikle ABD’nin parasal gevşemesine olan bağımlılıktan dolayıdır. Sürekli parasal teşviki gerektiren büyüme için siyasi şartlar uygun olsa bile, faiz indirimlerinin arkasında aslında merkez bankaları vardır.
Devamı Z Raporu Kasım 2019 sayısında …