İçinde bulunduğumuz bu tuhaf yıl tatsız bir şekilde bizi şaşırtmaya devam ediyor.
Yaşam tarzlarımız ve günlük rutinlerimiz altüst olurken, birbirimize ve başkalarına karşı güvensizliğimiz ve korkumuz arttı. Ruh sağlığımızın durumu büyük bir muamma ve geleceğe bakma kabiliyetimiz oldukça zayıfladı. Uzayan koronavirüs salgını ne yazık ki plan yapma ve kendimiz ve sevdiklerimiz için umut üretme yeteneğimizi zayıflatan yeni bir normale yol açtı.
“Dirençlilik” meydan okunmasına rağmen yenilmeyi reddeden ve kendini toparlama cesaretine sahip insan karakterini tanımlamak için kullandığımız kapsayıcı bir kelimedir. Dirençli olduğumuza ve zorlukların üstesinden gelebileceğimize inanmak istiyoruz. Durum böyle bile olsa, önümüzdeki yol uzun ve zahmetli görünüyor. Birkaç ay önce, ilkbaharda gönüllü karantina döneminde yazdığım bir makalede, salgının varoluşçu doğasının bizi daha sürdürülebilir bir yaşam şekline doğru pozitif ve sağlıklı bir şekilde yeniden düşünmeye götürebileceği tezini savunmuştum. Dahası sosyal, ekonomik ve politik adaletsizlikleriyle eski normalimizin ve gezegenimizin kirletilmesinin ne savunulabilir ne de uygulanabilir olduğu gerçeğine uyanmamız nedeniyle yeni bir sosyal bilincin ortaya çıktığını; salgın ve ona rehin olma korkumuzun gidişatımızı değiştirmemize neden olabileceğini; bireyler ve toplumlar olarak daha akıllı ve daha sorumlu hale geldiğimizi ve bizi bu hesaplaşma noktasına getiren hatalarımızdan kurtulmak için yaşam tarzımızı değiştirmenin kendi elimizde olduğunu yazmıştım.
Devamı Z Raporu Ekim 2020 sayısında …