Enflasyon da virüsler gibi dönemsel olarak mutasyon geçirmekte, neden olarak farklılaşmakta ve belirsizliğe bürünmektedir. 1950’li yıllarda işsizlikle enflasyon arasında ters yönlü-trade off ilişkisi olduğunu ortaya koyan Phillips eğrisi esas alınarak enflasyonun nedeni ve nasıl önlenebileceği tanımlanmıştı.
70’li yıllarda ise enflasyon işsizlikle birlikte ortaya çıkmıştır. Bir maliyet-arz şokuyla (OPEC petrol krizi) ortaya çıkan enflasyon, Phillips eğrisinin geçerliliğini ortadan kaldırmış ve yeni bir anlayış getirmiştir. Bu yeni anlayış stagflasyon olgusunu, yani durgunlukla işsizliğin aynı anda görülebileceğini ortaya çıkarmıştır.
Sonrasında uzun süre Milton Friedman’ın literatüre soktuğu “enflasyon her yerde parasal olaydır” anlayışı, miktar teorisi ile şekillenerek Merkez Bankalarının amentüsü haline getirilmiştir. Bugün ise ‘dogma’ olarak iktisat literatürüne kazınan Friedman’ın enflasyon sadece parasal bir olaydır (miktar teorisi) görüşünün geçerliliği tartışılmaktadır.
Son yıllarda merkez bankacılığında yaşanan niceliksel genişleme politikalarıyla bu teori paramparça oldu. Fed, Avrupa ve Japonya Merkez Bankaları tarafından trilyonlarca dolar küresel ekonomiye pompalandı ve enflasyonda bir artış olmadı.
Özellikle son dönemde ABD Kongresi’nden geçen yeni Başkan Biden’in 1,9 trilyon liralık altyapı harcamalarının enflasyon yangınına neden olacağı tartışması para basma (emisyon) enflasyon etkileşimini yeniden gündeme taşımıştır.
Devamı Z Raporu Mayıs 2021 sayısında…