2008 krizi sonrasında toparlanamayan ekonomi, artan işsizlik, gelir dağılımındaki sorunlar, yabancı düşmanlığı gibi konular sistemde gedik açarken kapitalist ekonomi henüz yeni bir hikaye üretemedi. Sistemin aktörleri, liderler, küresel şirketler, uluslararası örgütler ve sivil toplum ekonomik krizde bir umut, ideal veya amaç sunamıyor. Bunun yerine Batı dünyasında, aşırı sağın yükselişi, yabancı düşmanlığı, islamofobi’ye tanık oluyoruz. Çok uluslu şirketler, devletler, küresel siyasetin yolunu çizenler, kurumlar, bireyler, çok zenginler, en fakirler, Ege denizinde boğulanlar, güçlüler… Kimse ama kimse çok uluslu sistemin, nereye gittiğini anlayamıyor ve anlatamıyor.
Orhan Orhun Ünal
Küresel kapitalizm özellikle 2008 krizinden sonra kitleleri harekete geçirecek yeni bir hikaye üretmedi. Oysaki ekonomik sistem ile toplumsal yapı arasında karşılıklı bir ilişki söz konusudur. Sovyetlerin çöküşü ve sonrasında 1990’lardan itibaren yayılan finansal küreselleşme süreci toplumlara bekleneni veremedi. ‘Global köy’, ’Liberal demokrasi ve serbest ticaretin dünyaya getireceği refah’ gibi söylemler yerini, Kuzey-güney uçurumu, bölgesel savaşlar ve Batı toplumlarında yükselen yabancı düşmanlığına bıraktı. Bu ideoloji krizi, özellikle Avrupa’yı çok iyi bildiği bir yola yönlendirmiş durumda. Ötekileştirme…
Kapitalist ekonomilerin, söylem ve içerik sıkıntısı çektiğinin en önemli kanıtlarından biri de bir arada olmaması gereken birçok şeyin aynı anda yan yana olduğu bir dönemin yaşanması. Amerika’da bir patron, devletçi bir söylemle başkan olurken, küreselleşmeye karşı çıkış az gelişmiş ülkelerden değil Batılı orta sınıftan geliyor. Popüler-milliyetçi bir söylemi karşılık buldu. 1945 sonrasında oluşan Bretton Woods yani, Dünya Bankası, IMF, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlar sistemin kurucusu ve koruyucusu ABD tarafından sorgulanıyor. Ülkenin 45’nci başkanı açık seçik NATO’ya ‘köhne’, Brexit’e de ‘zekice bir girişim’ tanımlaması yapabiliyor. Teknoloji uzaklıkları yakın edip sanal ortamda yeni bir dijital toplum oluştururken, devletler içe kapanıyor. Afrika’daki bir kişinin Amerika’daki bir CEO’ya internetten ulaşabildiği ve farklı kültürlerin birbirini aracısız tanıma imkanının olduğu bir ortamda yabancı düşmanlığı ve islamofobiya artıyor. ‘Ortak kimlik, insanlığın ulaştığı son nokta, internet çağı, uzaklar yakın olacak’ söylemleri bir ölçüde gerçek olsa da karın doyurmadı. Küresel şirketlerin güdümünde bir sistemde eşitlik söylemi, yerini tekelleşmeye bıraktı. Oysa ki bireyler gibi uluslararası toplum da bir yere ait olmak ister. Motivasyon ve umut etmeyi bekler. Eğer şu an bir sorunu varsa belli bir süre sonra onların son bulacağını bilmek ve sabretmek ister. Ancak, 2008 krizi sonrasında toparlanamayan Batılı ülkelerdeki ekonomi, artan işsizlik, gelir dağılımındaki sorunlar, yabancı düşmanlığı gibi konular sistemde gedik açarken kapitalist ekonomi yeni bir hikaye üretemedi. Bunun nedenlerinden biri de rakamlarda gizli.
KÜRESELLEŞME KARŞITLIĞI KENARDAN DEĞİL ARTIK MERKEZDEN YÜKSELİYOR
Sadece, 2003-2007 yılları arasında dünya mal ticareti yüzde 7.4 genişledi. Kriz ile birlikte 2009 yılında yüzde 12 küçüldükten sonra dünya mal ticareti miktar bazında 2010 yılında tepki olarak yüzde 14.9 büyümüştü. 2012-2015 yılları arasında ise dünya mal ticaretinde büyüme hızla yavaşladı ve ortalama yüzde 2.5’e indi. Ticari daralma, sistemde sorunları beraberinde getirmekte gecikmedi. Ekonomi, siyaseti ve onun sosyolojisini hemen etkiledi. 2015 yılında ise yüzde 10.9 küçülme ile dünya mal ticareti 16.5 trilyon dolara geriledi. Yani üzerinden neredeyse 10 yıl geçmesine rağmen kriz aşılamadı, aşılamayan kriz toplumlara da yeni bir motivasyon aracı sunamıyor. Sistemin aktörleri, liderler, küresel şirketler, uluslararası örgütler, sivil toplum ekonomik krizde bir umut bir ideal veya amaç üretemiyor. Hal böyle olunca, meydan aşırı sağ ve uç söylemlerin ön planda olduğu siyasete bırakıyor. Hollanda seçimlerinde gördüğümüz gibi, merkez siyasetteki partiler dahi seçimi kazanmak için aşırı sağın şemsiyesi altına sığınıyor. Çünkü orta sınıfa vaad edecek bir politika üretemiyor.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Nisan 2017 sayısında….