ELEKTRONİK HARP DÖNEMİ BAŞLADI

DÜNYA, LÜBNAN’DA BİNLERCE ÇAĞRI CİHAZININ VE TELSİZİN AYNI ANDA PATLAMASIYLA MEYDANA GELEN ÖLÜMCÜL SALDIRILARLA SARSILDI. GÜNÜMÜZE KADAR YAŞANAN SİBER SAVAŞLARDAN ÇOK FARKLI BİR YÖNTEMLE GERÇEKLEŞTİRİLEN SALDIRILARIN BİR DÖNÜM NOKTASI OLDUĞU DEĞERLENDİRİLİRKEN, YERLİ TEKNOLOJİ VE YAZILIMIN ÖNEMİ DE BİR KERE DAHA ORTAYA ÇIKMIŞ OLDU.

KADRİYE N. TUNÇSİPER

İletişim cihazlarına sızarak istihbarat faaliyeti yürütmek teknolojinin gelişiminden bu yana kullanılan yöntemlerden biri oldu. ABD’nin geçmişte belli alıcılara gidecek modemlere kendi casus yazılımlarını yerleştirdiği biliniyordu. Yakın zamanda aynı metodu kullanacağından şüphelendikleri Çinli Huawei gibi firmaları ülkesinde yasaklamasının nedeni de buydu.

Geçmişte de siber saldırılar aracılığı ile istihbarat faaliyeti toplamada İsrail öne çıkan ülkelerden biri oldu. Hem ülke içinde hem de ülke dışında Pegasus yazılımı ve Stuxnet virüsü ile eylemler düzenleyen İsrail, İran’ın nükleer programına dışarıdan müdahalede bulunmasının yanı sıra binlerce telefonu izlemeye almasıyla tepki çekmişti.

İletişim teknolojilerini kullanarak zarar verme de İsrail’e uzak bir yöntem değil. 1996’da Hamas’ın bomba uzmanı Yahya Ayyaş İsrail tarafından telefonunun elinde patlatılması ile suikasta uğramıştı. Ancak 17 Eylül’de Lübnan’da eşzamanlı gerçekleştirilen operasyon, hem siber savaşın geldiği nokta hem de İsrail’in cihazların kimin elinde olduğunu görmeksizin, sivilleri hiçbir şekilde umursamadığını göstermesi bakımından bir milat oldu. Aralarında çocukların da olduğu 37 kişinin ölümüne ve 3000’den fazla kişinin yaralanmasına neden olan saldırılar, 1990’lı yılların teknolojisi olan çağrı cihazları aracılığıyla gerçekleştirildi. Hizbullah’ın cep telefonlarının İsrail güvenlik güçleri tarafından hacklenmesi veya izlenmesi konusundaki endişeleri nedeniyle bir süredir iletişim için çağrı cihazlarını kullandığı biliniyordu.

Lübnan’daki saldırıların hazırlık, yöntem ve binlerce kişiyi hedef alması ile eşi benzeri görülmemiş etkileri olacağı değerlendirilirken, İsrail kuzeyde savaşın yeni bir döneminin başladığı açıklamasını yaparak örtülü bir şekilde de olsa saldırılardan sorumlu olduğunu kabul etti.

SALDIRILAR NASIL GERÇEKLEŞTİ?

Saldırıların gerçekleşmesi ile birlikte hemen herkesin kafasındaki ilk soru ‘patlamaların ne şekilde gerçekleştirildiği’ oldu. Boğaziçi Üniversitesi Kimya Bölümü Dr. Öğr. Üyesi Mehmet Nurullah Ateş, ilk aşamada patlamanın neyden kaynaklandığının tespit edilmesinin güç olduğunu, bununla beraber çağrı cihazının teknik özellikleri incelendiğinde olayda toplam ağırlığı 95 gram olan ve lityum iyon pille çalışan cihazların kullanıldığını belirtiyor.

“Cihazın elektronik ve kasa ağırlığının ortalama 40-50 gram olduğunu düşünürsek lityum iyon pilin ağırlığının aşağı yukarı bir 18650 silindirik lityum iyon pil ağırlığında olduğunu tahmin edebiliriz. Böyle bir bataryanın bu şiddette patlaması mümkün gözükmüyor” şeklinde konuşan Ateş, bu tahminin bataryanın standart bir kimyaya sahip ve herhangi bir patlayıcı içermemesi halinde geçerli olduğunu dile getiriyor. Lityum pilli cihazlarda aşırı şarjın, yüksek sıcaklık veya kısa devreye maruz bırakma hallerinde pilin ısınmaya başladığını ve bir aparatın devreye girerek açığa çıkan gazı tahliye ettiğini söyleyen Ateş, Lübnan’daki patlamaların türü, şiddeti ve verdiği zarar göz önüne alındığında standart bir batarya patlamasına benzemediğini, cihaz içine entegre edilen başka patlayıcı veya kimyasalların olmasının daha muhtemel olduğunun altını çiziyor.

Lityum iyon pil kaynaklı patlamalarda duman çıkışı, ardından pilin şişmesi ve gazların genleşmesi ile patlama ve son olarak kıvılcım ve alev oluşumu gibi aşamaların yaşandığını dile getiren Pil Batarya Üreticileri ve Tedarikçileri Derneği (PilDer) Yönetim Kurulu Başkanı Kadem Usta da Lübnan’daki patlamalara ait görüntülerde bu tipik semptomların gözlemlenmediğini, olayın üretim ya da tedarik zincirine dışarıdan sızılarak patlamayı tetikleyici kimyasalların eklenmesi yoluyla gerçekleştirilmiş olabileceğine dikkat çekiyor.

BATARYALARIN ÖNEMİ ANLAŞILDI

ASPİLSAN Enerji Genel Müdürü Prof. Dr. Ahmet Turan Özdemir ise çağrı cihazları içine üreticinin bilgisi dışında tedarik zincirine sızılarak gizlice yerleştirilen orijinal komponent görünümlü patlayıcıların eklenmesiyle eylemin gerçekleştirildiğini söylüyor.

“Silindirik piller bir metal kasa içerisinde önemli bir korunaklı alana sahiplerdir. Bu alanın tamamı elektrot ve elektrolit için kullanılmasa dahi bağlı bulunduğu cihazı enerjilendirebilecek kadar güç sağlayacak bir pil rahatlıkla oluşturulabilir. Bu şekilde pilde oluşturulacak boş alanlara rahatlıkla başkaca komponetler yerleştirilebilir ve cihazlar x-raylardan geçse dahi tespit edilemeyebilir” diyen Özdemir, bu nedenle kritik hizmet gruplarına sunulan cihazların yerli imkânlar ile üretilmesinin hayati önemde olduğunu belirtiyor.

İsrail’in Lübnan’da sivil alanda kontrolsüz şekilde gerçekleştirdiği bu saldırıların ilk olmakla beraber, akıllı telefonlar, saatler, bilgisayarlar ve tabletler gibi tüketici elektroniği ürünleri üzerinden kullanıcı verilerine ulaşmanın yeni bir uygulama olmadığını da hatırlatan Özdemir, malum saldırı olana kadar kişisel kullanımdaki cihazlarda en önemli tehlikenin işletim sistemlerine gömülü yazılımlar olduğunu, ancak bu olaydan sonra elektronik yongalardan sonra bataryaların da özenli seçim ve güvenli üreticilerden sağlanmasının ne kadar önemli olduğunun görüldüğünü sözlerine ekliyor.

Devamı Z Raporu Dergisi Ekim 2024 sayısında…

Dikkat çekenler...