TÜRKİYE’DE GELENEKSEL BANKACILIĞA ALTERNATİF OLARAK DOĞAN KATILIM BANKACILIĞI SON 20 YILDA PAZAR PAYINI 4,5 KAT ARTIRDI. CUMHURBAŞKANLIĞI FİNANS OFİSİ’NİN HANEHALKI FİNANSAL ALGI VE TUTUM ARAŞTIRMASI İSE BU BÜYÜMENİN HENÜZ BUZDAĞININ GÖRÜNEN KISMI OLDUĞUNA İŞARET EDİYOR. ZİRA, SON BEŞ YIL İÇİNDE YAPILAN ARAŞTIRMA, TÜRK HALKININ YÜZDE 56’SININ FAİZSİZ BİR EKONOMİK SİSTEMİ MÜMKÜN GÖRDÜĞÜNÜ ORTAYA KOYUYOR. UZMANLAR İSE KATILIM ENSTRÜMANLARININ CAZİBESİNİ ARTIRMAK İÇİN SERMAYE AKIŞININ GÜÇLENMESİ GEREKTİĞİNİ BELİRTİYOR. BU YOLUN DA MÜSTAKİL BİR KATILIM FİNANS KANUNUNDAN GEÇTİĞİ DEĞERLENDİRİLİYOR. ÇALIŞMALARI SÜREN KATILIM KANUNU SAYESİNDE İSLAMİ DEĞERLERİ KARŞILAYAN NİTELİKTE BİR FAİZSİZ ENSTRÜMAN ÇEŞİTLİLİĞİ SAĞLANACAK. BU SAYEDE YASTIKALTI VARLIKLAR DA DAHİL OLMAK ÜZERE KATILIM SİSTEMİNDE FON AKIŞININ ÖNÜ AÇILACAK.
ERDİ YILMAZ
İnsani ve ahlaki değerleri merkezine alan katılım finans sistemi, Türkiye ekonomisinin kalkınması ve finansal bağımsızlığı yolunda büyük potansiyel sunuyor. Toplam bankacılık sektörü içindeki payı 2002 sonunda yüzde 1,9 iken bu oran 2024 yılında yüzde 9’a yaklaştı. Katılım bankalarının aktif büyüklüğü de Nisan 2024 itibarıyla 2,2 trilyon liraya ulaştı. Türkiye’de, katılım esaslı sermaye piyasaları ve katılım sigortacılığı gibi alanlarda ciddi mesafe alınsa da ekosistem halen arzu edilen seviyede değil. Sistemi büyütmek adına, hali hazırda Cumhurbaşkanlığı Finans Ofisi tarafından Katılım Finans Strateji Belgesi yayımlandı. Yine Uluslararası İslami Finans Tahkim Mekanizması, Sukuk Garanti Fonu, Helal Park ile Hac ve Umre Fonu gibi projelere ilişkin fikri ve teknik değerlendirmeler devam ediyor. Katılım fintekler odaklı eylem maddeleri için de geniş bir çalışma yürütülüyor. Katılım finans kanunu ise tüm bu birikimi bir araya getirecek ve sektöre eşik atlatacak en önemli faaliyet planı olarak öne çıkıyor.
TÜRKİYE 7. İSLAMİ FİNANS PAZARI KONUMUNDA
ICD -LSEG İslami Finans Kalkınma Raporu (2023) tahminlerinde, küresel İslami finans varlıklarının 2027’ye kadar 6,7 trilyon dolara ulaşacağı öngörülüyor. İslami Finansal Hizmetler Kurulu’nun verilerinde ise Türkiye, varlıklar açısından dünyadaki en büyük 7. İslami bankacılık pazarı konumunda. Fitch’in analizine göre de, Türkiye katılım finans alanında birkaç yıl içinde 100 milyar dolara ulaşabilir. Türkiye özelinde son birkaç yıl içinde kamu bankalarının kendi katılım bankalarını oluşturmasının ardından bu gelişimin hızı daha da arttı. Sektör uzmanlarına göre, sisteme Türk yatırımcısının ilgisi artsa da hedefe ulaşmak için henüz yeterli yol alınamadı. Buna neden olarak faiz hassasiyetine sahip yatırımcılara yönelik enstrümanların konvansiyonele göre yeterince cezbedici durumda olmayışı gösteriliyor. Sektörün gücünü artıracak sermaye akışı için ise toplanan fonların artması gerekli; bu konuda Türkiye, özellikle sukuk piyasasında önemli bir yol katetmeyi başardı. Şimdiki hedef ise katılım bankacılığının geleneksel bankacılıktaki payını ilk etapta yüzde 9’dan yüzde 15’lere ulaştırmak olacak.
“KATILIM FİNANS İÇİN HUKUKİ ALTYAPI HENÜZ OLUŞTURULAMADI”
Katılım finansın önündeki engelleri değerlendiren İstanbul S. Zaim Üniversitesi İşletme ve Yönetim Bilimleri Fakültesi Dekanı Prof. Dr. İbrahim Güran Yumuşak, bu konunun iki yaklaşımla izah edilebileceğini ifade ediyor. Bunlardan ilkini “katılım iktisadının günümüzde bir ekosistem olarak uygulanamaması” olarak gösterirken, ikincisini de “katılım finansın ana akım iktisat anlayışı ve konvansiyonel finansın gözetimi altında varlığını sürdürmesi” olarak tanımlıyor. Katılım finansın gelişiminde belirleyici faktörlerden birinin politika yapıcıların tercihleri olduğunu dile getiren Yumuşak, “Türkiye ve Malezya’da katılım bankacılığı aynı yıllarda kurulmasına rağmen, Malezya’nın ikili hukuk sistemine izin veren yönetim biçimi ve siyasetçilerin bu konudaki tercihleri, bu ülkeyi global düzeyde öne çıkarmış, Türkiye’de ise son dönem hükümetlerinin önemli adımlar atmasına rağmen hukuki altyapı tam olarak henüz oluşturulamamıştır” tespitinde bulunuyor.
“HAC VE UMRE FONU GİBİ BİRÇOK KATILIM FONU UYGULANAMIYOR”
Öte yandan mevcut hukuki altyapı müsait olduğu halde bile Hac ve Umre fonu gibi birçok katılım finans enstrümanı ya uygulanamıyor ya da sınırlı düzeyde kalıyor. Bu duruma atıfta bulunan Yumuşak, “Kuralların konvansiyonel piyasa yapıcıları tarafından koyulduğu bir sektörde rekabet koşulları pek âdil değil” yorumunu yapıyor. Katılım bankalarında müşteri sayısıyla bağlantılı olarak işlem maliyetlerinin daha yüksek olması da bir diğer yavaşlatıcı etken. İbrahim Güran Yumuşak, bu soruna ilişkin de, “Katılım bankalarının faaliyet alanlarını ve karlılığını kısıtlayan diğer fıkhi düzenlemeler de dikkate alındığında verilen kâr payı, konvansiyonel bankalarla rekabet edebilecek düzeyin hatta çoğunlukla enflasyon oranının da altında kalmaktadır. Bu durum, katılım bankalarına olan teveccühün azalmasına neden olmaktadır” değerlendirmesini yapıyor. Ayrıca katılım finansın henüz yeni olması nedeniyle katılım finans okuryazarlığı da zayıf seyrediyor. Bu nedenle, konvansiyonel bankacılıkla ayrımın tam olarak yapılamadığının altını çizen Yumuşak, “Bizatihi sektör çalışanlarının konuyla ilgili yeterli bilgiye sahip olamaması ve müşterilerinden gelen sorulara açıklayıcı cevaplar veremeyişi durumun ciddiyetini gösteren hususlardan sadece biridir. Bu alanda eğitim, öğretim, sertifika ve diploma imkânları birçok ülkede olduğu gibi Türkiye’de de sınırlı hatta yetersiz” şeklinde konuşuyor.
KATILIMIN RUHU MÜŞÂREKE Mİ, MURÂBAHA MI?
Prof. Dr. Yumuşak, katılım finans ve bankacılık sektörünün, paradan para kazanmak yerine ticareti ve üretimi fonlamasına yönelik felsefesinde bir zayıflama olduğundan da bahsediyor. Bunu ise müşâreke (ortaklık) yerine murâbaha (peşin alıp vadeli satım) işlemlerinin yaygınlaşmasına bağlıyor ve şöyle devam ediyor: “Halbuki katılım bankacılığının ilk yıllarında murâbaha işleminin yapılması zorunlu olmadıkça hoş görülmezken günümüzde özellikle Malezya gibi bazı ülkelerde bundan da vazgeçilerek teverruk enstrümanı yaygın olarak kullanılmaya başlanmıştır. Murâbaha sendromu olarak adlandırılan bu süreç günümüzde teverruk sendromuna dönüşme riskini barındırmaktadır. Bunun temel nedeni, murâbahanın müşârekeye göre, teverrukun ise murâbahaya göre işlem maliyetinin daha düşük, likiditesinin yüksek ve sabit getirili oluşudur.”
“ÖZKAYNAK YETERSİZLİĞİ KATILIM BANKACILIĞINI ZORLUYOR”
İstanbul S. Zaim Üniversitesi Öğretim Üyesi Prof. Dr. Yusuf Dinç de faiz hassasiyeti olan yatırımcılara yönelik katılım enstrümanlarının yetersiz olduğu görüşünü destekliyor. Sebeplerini ise şu şekilde sıralıyor: “Bu hususta özkaynakların yetersiz olmasını en başa yazmak gerekir… Fakat bu noktada sadece kurumları sorumlu görmem. Yönetişim biçiminin nasıl düzenlendiği de belirleyicidir. Biraz daha meseleyi çeşitlendirirsek sorunun içinde de yer bulan müşteriler konusuna girmem gerekir. Katılım fonu (mevduat) müşterilerinin değil ama kredi müşterilerinin önemli bölümünün karakteri de negatif anlamda önemli bir etken olarak görülmelidir. Katılım bankaları temel enstrümanları olan ortaklık modelleriyle plasman sağlamak yolunu seçtiğinde kredi müşterileri kapitalist davranışlarıyla bankaları sütten ağzı yanmış hale düşürmüşlerdir. Kredi müşterilerine karşı gelişen refleks enstrüman zenginliğini ve enstrümanların tatmin ediciliğini olumsuz etkilemiştir.”
Devamı Z Raporu Dergisi Temmuz 2024 sayısında…