Jeopolitiğin kalbi Doğu Akdeniz’de atıyor

EN UZUN KIYI ŞERİDİNE SAHİP ÜLKE OLARAK DOĞU AKDENİZ’DEKİ ENERJİ DENKLEMİNDEN DIŞLANMAYI REDDEDEN TÜRKİYE, DİPLOMATİK VE ASKERİ UNSURLARI DA DEVREYE ALARAK SÜRDÜRDÜĞÜ ÇETİN BİR SÜREÇTEN GEÇİYOR. ÖZELLİKLE GEÇTİĞİMİZ YIL DOĞU AKDENİZ’DE YUNANİSTAN İLE ASKERİ ÇATIŞMANIN EŞİĞİNE GELİNMESİYLE CİDDİ BİR BOYUT KAZANAN DOĞU AKDENİZ ENERJİ ANLAŞMAZLIĞI, ÖNÜMÜZDEKİ DÖNEMDE, BÖLGE ÜLKELERİNİN İLİŞKİLERİ VE GÜVENLİĞİ ÜZERİNDE BELİRLEYİCİ BİR ROL OYNAYACAK GİBİ GÖRÜNÜYOR.

SONER OKUŞLUK

Doğu Akdeniz’de devam eden münhasır ekonomik bölgeler (MEB’ler) ve ilgili Akdeniz gaz sahalarının mülkiyeti konusunda anlaşmazlık her ne kadar Türkiye, Kuzey Kıbrıs Türk Cumhuriyeti (KKTC), Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ve Yunanistan’ı doğrudan ilgilendiriyor gibi görünse de aynı zamanda Mısır, Libya, İsrail, Fransa ve İtalya gibi bölgesel aktörlerin de dahil olduğu bir jeopolitik gerilim ve enerji anlaşmazlığına dönüşmüş durumda.

Öte taraftan şimdiye kadar krizde direkt taraf olmamış ABD, Rusya ve İngiltere gibi küresel güçler de yeni oluşan bölgesel dengelerde söz sahibi olmak istiyor. Son dönemde yaşanan gelişmelerle, krize dahil olan ülkelerin sayısı artmakla kalmadı, aynı zamanda kapsamı da Doğu Akdeniz’deki son enerji keşifleri ve sürekli büyüyen Libya karmaşası gibi yeni konuları da içerecek şekilde genişledi.

YUNANİSTAN AKDENİZ’İ SİLAHLANDIRIYOR

Yunanistan’ın Ege ve Doğu Akdeniz’de son birkaç yıldır bölgesel ve bölge dışı aktörlerle birlikte gerçekleştirdiği askeri tatbikatlar ve silahlanma iştahındaki artış, bölgenin çatışma iklimine doğru çekilmesini amaçlıyor. Geçtiğimiz yıl Fransa’dan satın alınan 18 adet Rafale jetinin yanı sıra geçtiğimiz yıl F-35 jetleri için ABD’ye resmen başvuruda bulundu. Yunanistan Savunma Bakanlığı, İsrail’den Heron insansız hava araçlarının üç yıllığına kiralanması sözleşmesini imzalarken, Demir Kubbe hava savunma sistemlerinin de envanterine katılması için görüşmelere başlandığını duyurdu.

2021 Mart ayında art arda yaşanan gelişmeler Doğu Akdeniz ve Ege’de suları yeniden ısınmasına yol açtı. Amerika Birleşik Devletleri’ne ait nükleer enerjili uçak gemisi USS Dwight D. Eisenhower’ın geçtiğimiz günlerde tam personel yükü ve beraberindeki 22 savaş gemisiyle planlı bir askeri tatbikat için Girit adasında yer alan Suda Askeri Üssü limanına demirlemesi, süper gücün Doğu Akdeniz’deki güç dengelerini değiştirme yönünde açıkça taraf olduğu algısını kuvvetlendirdi.

Adada gerçekleşen tatbikata ABD, Güney Kıbrıs ve Yunanistan’ın özel kuvvetleri katıldı. ABD bu yöndeki ilk mesajını Güney Kıbrıs’a uygulanan 30 yıllık silah ambargosunu geçtiğimiz yaz kaldırdığını açıklayarak vermişti. Suda Askeri Üssü aynı zamanda Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan ve Mısır’la gerçekleştirilen ortak tatbikatlarda bu ülkelerin hava kuvvetlerinden birçok unsura ev sahipliği yapmıştı.

Yine geçtiğimiz ay içinde İsrail, Fransa, Yunanistan ve Güney Kıbrıs’ın katılımıyla gerçekleştirilen ve denizaltıların da katılımıyla bir hafta süren tatbikat, Yunanistan’ın Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye göz dağı verme maksadıyla yeni askeri müttefiklerini de oyuna dahil etme konusundaki ısrarını bir kez daha sergilemiş oluyor.

Peki bölgede yeni aktörlerin sürece dahil olmasına, karmaşık iş birliği mekanizmalarının inşa edilmesine ve ABD’li enerji devi Exxon Mobil, Fransız Total, İtalyan Eni, Katar Petroleum, İngiliz BG gibi çok uluslu şirketlerin de Doğu Akdeniz’deki denkleme katılmasına yol açan gelişmeler nasıl ortaya çıktı ve ne gibi sonuçlar doğurması beklenebilir?

DOĞU AKDENİZ HAVZASINDAKİ ENERJİ POTANSİYELİ VE KEŞİFLER

Dünya’da her geçen gün artan enerji gereksinimi, bilinen eski enerji havzalarındaki üretim sahalarındaki verimin düşmesi ve rezervlerin tükenmeye başladığına yönelik endişeler, hidrokarbon arama ve sondaj şirketlerinin geçmişte göreceli olarak daha az ilgi gösterilen bölgelere yönelmesine yol açtı. 2000’li yılların başlarında hız kazanan fizibilite çalışmaları, Doğu Akdeniz Havzası’nın enerji-politiğin merkezine yerleştiği şu günler için adeta milat niteliği taşımaktaydı.

Özellikle İsrail’in 1950’li yıllardan itibaren sığ sularda yürüttüğü sondaj çalışmalarının başarısızlıkla sonuçlanması, bölgeye olan ilgiyi önemli ölçüde azaltmıştı. Ancak derin su sondaj teknolojilerindeki ilerlemeler ve artan küresel enerji maliyetlerinin değiştirdiği konjonktürle birlikte derin sulara çekilen arama faaliyetleri, ilk meyvesini 2009 yılında verdi. Hayfa’nın yaklaşık 90 kilometre açıklarında, İsrail münhasır bölgesinde (MEB) yer alan Tamar havzasında ilk büyük hidrokarbon rezerv sahası 1.700 metre derinlikte keşfedildi. Henüz Tamar’da keşfedilen hidrokarbon rezervlerinin büyüklüğü tam olarak hesaplanamamışken, 2010 yılında yine Hayfa’nın 120 kilometre açıklarında yer alan Leviathan havzasında 1.500 metre derinlikte keşfedilen geniş hidrokarbon rezervleri, dikkatlerin bu bölgeye çekilmesine ve Doğu Akdeniz’deki ülkeler arasında günümüzde de halen devam eden, deniz yetki alanlarına ilişkin bir dizi anlaşmazlığın alevlenmesine yol açtı.

Devamı Z Raporu Dergisi Nisan 2021 sayısında…

Dikkat çekenler...