SERNUR YASSIKAYA
2019 yılı, ABD ve Çin arasındaki ilişkilerin, ticari, askeri, siyasi hatta sosyal alanlarda yaşadığı gerilimlerle geçti. Özellikle ABD yönetiminin, başta ek vergi uygulamaları olmak üzere, Huawei’de somutlaşan Pekin karşıtı yaptırım ve baskı uygulamaları, ‘Yeni Soğuk Savaş’ iddiasının pek çok analist tarafından dillendirilmesine neden oldu. Her ne kadar Çin, ABD’nin provokatif girişimlerine karşı soğukkanlı çıkışlar yapıyor görünse de, Mao’dan sonra Çin’in en güçlü lideri olarak tanımlanan Xi JinPing’in askeri ve siyasi alanda Washington’a karşı yaptığı hamleler, tarafların birbirlerine karşı taviz verme noktasından giderek uzaklaştığını ve iki süper güç arasındaki çekişmenin giderek bir jeopolitik ve siyasi bir mücadele görünümü aldığını göstermekteydi.
Çin, son 550 yılda bekleme odasında geçen sürecin ardından son 40 yılda elde ettiği kazanımlardan geri adım atmak istemiyor. Küresel konjonktürün kendisine son 40 yılda sunduğu fırsatları en iyi şekilde değerlendiren Pekin yönetimi, attığı pragmatik ekonomi ve siyaset adımlarını askeri güç ile destekleme niyetini de, 2019 yılı içerisinde düzenlediği askeri tatbikatlar, organizasyonlar ve işbirlikleri aracılığı ile gösteriyor. ‘Xi Doktrini’ olarak adlandırılabilecek ekonomik gücün askeri güçle desteklenmesi adımı, Washington’un Pekin’e yönelik güvenlik paranoyasını iyiden iyiye artırdı. Öyle ki Washington’daki karar alıcılar için Çin merkezli TikTok sosyal medya uygulaması dahi bir ‘ulusal güvenlik sorunu’ haline gelmiş durumda. Bu nedenle ki son iki yılda, Washington, Soğuk Savaş döneminde Sovyetler Birliği’ne karşı kullandığı tüm kurum, araç ve argümanları yeniden tedavüle sokmakta sakınca görmüyor.
Çin de ABD’nin bu adımlarına karşı, kimi zaman alttan alan ama asla geri adım atmayan bir stratejiyi benimsemiş durumda. Her ne kadar 15 Ocak’ta ticaret savaşları noktasında Beyaz Saray’da imzalar atılmış olsa da, ABD-Çin arasında büyüyen sorunlar yumağında bu anlaşmanın ancak buz dağının görünen kısmı olduğunu söylemek zor değil. Soğuk Savaş’ın sonunu fırsata çevirerek olağanüstü bir ekonomik ve siyasi gelişme sürecine giren Pekin, bu yolun kendisini 2020’de somutlaşacak Yeni Soğuk Savaş’ın iki başat aktöründen biri haline getireceğini tahmin edebilir miydi?
BEKLEME ODASINDA 550 YIL
Avrupa kıtasının küresel düzeni belirleme gücünü eline geçirmesinin önünü açan ‘Coğrafi Keşifler Yüzyılı’ henüz başlamamışken Çin, tüm dünyanın gördüğü en büyük donanmayı kurdu. Bu donanma ile Asya Pasifik, Afrika kıyılarına ve Arap Denizi, Kızıldeniz içlerine kadar uzanan bir sefere çıktı. Ming hanedanı döneminde, 1405-1433 yılları arasında Müslüman Çinli Amiral Zheng He komutasındaki ‘hazine gemileri’ adı verilen dev filo, Cava, Hindistan, Afrika Boynuzu ve Hürmüz Boğazındaki tüm limanlara uğradı. Çin’in o dönem sahip olduğu gemi inşa teknolojisi o denli üstündü ki, 150 yıl sonra inşa edilen İspanyol armadası dahi, Zheng He komutasındaki filonun boyutlarına ulaşmaktan çok uzaktı.
Ne var ki bu dev Çin filosu, Avrupa’nın yüzyıl sonra başlatacağı kanlı dönemin aksine uğradığı kıyılarda ne istila girişiminde, ne sömürgeleştirme faaliyetinde, ne de o ülkelerin zenginliklerin transfer etme girişiminde bulundu. Çin’in görkemini ilan eden, bugünkü deyimle ‘soft power’ girişimi olan dev donanma, Çin’in kuzey sınırlarında baş gösteren tehlikeler sonucu seferlerini kesip geri döndü.
Çin için dramatik gelişmeler bu sefer iptali ile kalmadı. Çin imparatoru, dünyanın o zaman kadar gördüğü en büyük filonun imhasını emretti. Dahası, Amiral Zheng He’nin servet değerindeki keşif kayıtları da yakılarak kül edildi. Bu dramatik gelişmeler sonucu Çin’in bir deniz gücü olup, Avrupalı devletlerden yüz yıl önce dünya okyanuslarına hakim olma fırsatı bıçak gibi kesildi. Çin’in dünya okyanuslarına bir deniz gücü olarak dönmesi için aradan 550 yıldan fazla süre geçmesi gerekecektir.
Devamı Z Raporu Dergisi Mart 2020 sayısında…