HONG KONG CAZİBESİNİ KORUYOR

Hong Kong, geçtiğimiz ay, Birleşik Krallık’tan Çin’e devredilmesinin yirminci yılını geride bıraktı. Yüz yıla yakın süre Britanya egemenliğinde olan ada, 1 Temmuz 1997’de Çin’e devredilene kadar iki ülke arasında ciddi çekişmelere sebep olmuştu. İngilizler adadaki varlıklarını sürdürmüş olsa da, Çin yönetimi Hong Kong’u 1949 yılından itibaren kendi hakimiyet sahası içinde görmeye başlamıştı çünkü. Son 20 yıllık dönemde ise, Çin yaşadığı büyük ekonomik dönüşümle dünya ekonomik sistemine en az Hong Kong kadar entegre olmuş bir noktaya geldi belki ama bu güçlü liman şehri büyük fırsatlar sunmaya devam ediyor.

Ebru Çolak

1410351437_japonya12

Hong Kong’u Birleşik Krallık’tan 1 Temmuz 1997’de devraldıktan sonra ‘Bir Ülke – İki Sistem’ formülünü geliştiren Çin, bölgenin özerkliğini ve yargı bağımsızlığını koruma taahhüdünde bulunmuştu. Bugün Asya Pasifik hattında bir mega şehir olan Hong Kong, küresel ekonomiye tümüyle entegre olmuş bir finans merkezi ve dünya deniz ticaretinin de en işlek liman kentleri arasında yer alıyor.
Dev gökdelenlerin arasında sıkışmış daracık kalabalık sokaklarıyla Hong Kong, Asya Pasifik’teki kozmopolit ve renkli şehirlerden biri. Çin ve Batı kentleri arasındaki para ve mal transferini kendi menfaatleri doğrultusunda kolaylaştıracak güvenli bir liman kenti yaratmak amacıyla şehri sömürgeleştiren Birleşik Krallık, fiili hakimiyet dönemi de hesaba katıldığında toplamda 155 yıl sonra şehri terk etmişti. İngilizler 1997 yılına kadar adadaki varlıklarını sürdürmüş olsa da, Çin, 1949’dan beri adayı kendi egemenlik sahası içinde görmeye başlamıştı. Hong Kong, 1898 yılında İngiltere ve Çin arasında imzalanan anlaşma gereği 99 yıllığına İngiltere’ye kiralanmıştı. Şehir, en az 50 yıllık süreç boyunca, ‘Tek Ülke – İki Ayrı İdari Sistem’ esası çerçevesinde yönetsel bağımsızlığını ve yapısını korumak, yalnızca dışişleri ve savunma konularında Çin’e bağlı olmak şartıyla özel bir idari bölge şeklinde yönetildi.
Son 20 yıl içerisinde Hong Kong, özellikle Çin’in bu süreçteki ekonomik kalkınma sürecine de eklemlenerek büyümesini sürdürdü. Çin hızlı bir şekilde büyürken ve çift haneli büyüme performansı sergilerken, Hong Kong, anakaraya nazaran daha gelişmiş ve şeffaf yatırım ortamının da yarattığı etkiyle, Çin’deki büyümeyi besleyen ve bu büyümeden beslenen bir küresel ticaret, yatırım ve finans merkezi haline geldi.
Şu anda Hong Kong, yaklaşık 1.400 uluslararası şirketin Asya Pasifik bölge merkezlerine ev sahipliği yapıyor. Dünyada en fazla gökdelene sahip kent olan Hong Kong, son 20 yıl içerisinde GSYİH’sını iki kat arttırdı. Bu süreç içerisinde Hong Kongluların kişi başına düşen gelirleri de arttı. Bütün bu parlak rakamların yanında bir de madalyonun öbür yüzü var. Hong Kong şu anda konut fiyatlarının dünyada en yüksek olduğu kentlerden biri. Hong Kong’da gelir dağılımındaki eşitsizlikler de giderek büyüyor.
ÇİN’İN YABANCI YATIRIM ÜSSÜ
Çin liman, havacılık merkezi ve yabancı yatırım üssü olarak Hong Kong’a ihtiyaç duymaya devam ediyor. Bazı uzmanlar bugün Şanghay, Ningbo, Şenzen gibi şehirlerin ekonomik performanslarının ardından Hong Kong’un eski cazibesini kaybettiğini iddia ederken, bazıları da Hong Kong’un hala pek çok fırsat sunduğu kanaatinde.
Sabancı Üniversitesi, İstanbul Politikalar Merkezi araştırma uzmanı Dr. Altay Atlı’ya göre Hong Kong cazibesini hâlâ koruyor. Atlı “Hong Kong cazibesini kaybetti diyemeyiz. Çünkü Hong Kong hâlâ anakaradaki Şanghay, Ningbo, Şenzen gibi büyük ekonomik merkezlere göre önemli avantajlara sahip. Hong Kong’da iş yapmak, Çin’e göre daha rahat, çünkü Hong Kong’da daha iyi bir yatırım ortamı var. Hong Kong’un finans ve mevzuat altyapısı daha gelişmiş durumda. Dünya Bankası’nın hazırladığı ‘Doing Business’ sıralamasına göre Hong Kong dünyada Yeni Zelanda, Singapur ve Danimarka’dan sonra en kolay iş yapılan dördüncü ‘ülke’ konumunda. Çin’in sıralamadaki yeri ise 78. Bu nedenle uluslararası yatırımcı Hong Kong’u tercih ediyor. Aynı zamanda Çin pazarına girmek isteyenler de Hong Kong’u öncelikli bir giriş kapısı olarak değerlendiriyor” diyor.
Diğer yandan Hong Kong’un artan rekabetten etkilendiği de bir gerçek. Şanghay, konteyner limanı ve finans merkezi olarak küresel sıralamalarda giderek yukarı tırmanırken, Hong Kong’un başta artan maliyetler nedeniyle olmak üzere aşağıya doğru inişe geçtiğini görüyoruz. Hong Kong’un da içinde yer aldığı İnci Nehri Deltası ekonomik anlamda hızla gelişiyor, ancak burada da Guangzhou büyük bir rakip olarak beliriyor. Örneğin Hong Kong Havalimanının, bölgesel transit merkezi olma özelliğini yavaş yavaş Guangzhou Havalimanı’na bıraktığı söyleniyor. Diğer yandan Çin’de iş ortamı geliştikçe, yatırım ve ticaret yapmak kolaylaştıkça, Hong Kong’a olan ihtiyacın azalacağını, uluslararası şirketlerin artık Hong Kong’u giriş kapısı olarak kullanmak yerine Çin’e doğrudan girmeyi tercih edeceklerini öngörmek zor değil.

Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ağustos 2017 sayısında….

Dikkat çekenler...