Ne kadar güçlü olursa olsun, bir ülkenin silahlı ordusunun iç veya dış kaynaklı finansal saldırılara cevap verebilmesi imkansızdır. 2008 finansal krizinin ortaya çıkardığı sorunlarla merkez bankalarının tek başına mücadele edemediğini gören devletler, finansal geleceklerini garanti altına almak amacıyla ‘varlık ve istikrar fonları’ oluşturmaya başladı. Son 10 yılda BRICS ülkeleri, İran ve Şili gibi 20’den fazla gelişen ülke tarafından kurulan varlık fonlarının son halkası Türkiye’de hayata geçiriliyor.
Yakup Kocaman
Eskiler ‘ak akçe kara gün içindir’ derdi. G20 ülkelerinden sadece Türkiye’de bulunmayan varlık fonunun temelleri nihayet geçtiğimiz aylarda atıldı. Türkiye Varlık Fonu (TVF) adı konulan fon, dünya ortalamasının (yüzde 24) oldukça altında seyreden tasarruf oranımızı (yüzde 15) artırmak için iyi bir fırsat. Daha da önemlisi iç veya dış kaynaklı ekonomik şoklara, saldırılara karşı emniyet sübabı vazifesi görecek bir çıpa. Kredi derecelendirme kuruluşlarının sıkça kullandığı politik risk, döviz likiditesi gibi bahaneleri ellerinden alabilecek güdümlü bir finansal silah.
Milenyum’a kadar sadece petrol ve yeraltı zengini ülkelere mahsusmuş gibi görünen ülke varlık fonlarının (sovereign wealth funds) niteliği, 2008 finansal kriziyle beraber bambaşka bir hüviyet kazandı. Küresel ekonomiler üzerinde domino taşı etkisiyle yıkıma neden olan bu kriz, herkese yeni bir şey öğretti. Ülke içinden veya dışından gelecek finansal saldırılara karşı merkez bankalarının, hazinelerin bile yetersiz kaldığı durumlarda güçlü bir savunma hattı oluşturabilecek, esnek bir finansal mukavemet gücüne olan ihtiyacın gerekliliğini.
Eskiden neredeyse tamamen petrol ve yeraltı kaynakları gelirlerine dayalı olan bu fonların kaynak yapısı 2008 sonrasında köklü bir değişime uğradı. Şu an 50’den fazla ülkenin sahip olduğu varlık fonlarının yüzde 57’si petrol ve diğer yeraltı emtia kaynaklarına, yüzde 43’ü ise sosyal güvenlik prim ödemeleri, özelleştirme gelirleri ve vergi kesintileri gibi emtia-dışı gelirlere dayanıyor.
Varlık fonları halen 150 trilyon dolarlık dünya yatırım pazarının yüzde 5’ini kontrol ediyor. Vatandaşların refahını artırmanın yanısıra, zenginliği gelecek kuşaklara aktarmanın, rakip ya da hasım ülkeler üzerinde üstünlük kurmanın bir aracı olarak da görülüyorlar. Toplanan paralar genellikle küresel finansal şokları emmek amacıyla yerel para birimlerinin yabancı paralara karşı korunmasında kullanılıyor. Bunun için fonlar paralarının bir bölümünü Amerikan ve Avrupa tahvillerine yatırıyor. Bununla beraber ülke ekonomisine kapsamlı şekilde fayda sağlayacak büyük altyapı yatırımları finanse ediliyor, stratejik tarım arazilerine ve enerji projelerine yatırım yapmak için değerlendiriliyor.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ekim 2016 Sayısında….