Aşkın Baysal
Memleketin büyük meseleleriyle herkes meşgul ama -küçük diyemeyeceğim!- gündelik meseleleriyle kararlı ve istikrarlı bir şekilde uğraşanımız pek yok. Sızlanıp duruyoruz, unutulup gidiyor.
Bu tür ‘gündelik’ meselelerimizden en önemlilerinden biri de, ter kokusu. Özellikle sıcakların arttığı bugünlerde bu mühim sorunu burunlarımızın direkleri kırılarak bir kez daha tecrübe ediyoruz. Meselenin tüm yıl boyunca gündemimizden pek düşmediğini söylemek mümkün kuşkusuz ancak bahar ve yaz ayları gelince sorunun büyüklüğüne daha net bir şekilde maruz kalıyoruz.
Toplu ulaşım kullanmak bazen işkenceye dönüşebiliyor, işyerlerinde yanlarına bile yaklaşılamayanlar türüyor, insanların toplu olarak bir arada bulunduğu hemen her yere o bezdirici koku hükmedebiliyor.
Bu bir kader değil elbette. Ancak bir türlü hayatımızdan söküp atamıyoruz.
SİGARADA DA DURUM AYNI
Benzer bir hali sigara meselesinde de yaşıyoruz. Evet, dumansız hava sahası politikası çerçevesinde yapılan yasal düzenlemelerle artık kapalı mekanlarda, araç içlerinde, duraklarda, iskelelerde, istasyonlarda ve benzeri yerlerde sigara içmek kanunen yasak ancak sigara kokusunun hayatımızdan çıktığını söylemek için çok erken. Hâlâ ısrarla ve rahatça yapılan ihlaller bir yana, asansörlerde, toplu ulaşım araçlarında, hemen her yerde o kerih kokuya maruz kalmayanımız var mı?
Bu kadar yoğun –ve devlet destekli- mücadeleye rağmen sigara kokusuna tam bir çare bulunamadığı gerçeği göz önünde bulundurulduğunda insan biraz ümitsizliğe kapılabiliyor belki ama, ter kokusu da büyük gündelik meselelerimizin en büyüklerinden biri olarak mücadele edilmeyi fazlasıyla hak ediyor. Bu konuda kanuni düzenleme de yapılamayacağına göre iş sosyal mücadeleye kalıyor. Bu kokudan bir an önce kurtulmak, daha medeni bir koku atmosferine kavuşmak için elden gelen tüm sosyal teşvik, telkin, terbiye ve –icabında- tekdir mekanizmaları devreye sokulmalı.
İLK ADIM ORHAN BABA’DAN
‘Peki ne yapılabilir?’ sorusuna verilebilecek en güzel yanıtlardan biri geçtiğimiz günlerde Orhan Gencebay’dan geldi. Havaların gittikçe ısındığı, hiç özlemediğimiz o kokunun tekrar başımıza bela olduğu bugünlerde Orhan Baba, Rexona reklamında karşımıza çıktı ve ter kokusuna karşı mücadelenin ilk büyük meşalesini yaktı.
Ter kokusu reklamlarda ilk kez konu edilen bir dert değil elbette. Özellikle deodorant, rolon gibi ürün markaları, doğaları gereği bu probleme sürekli vurgu yapıyorlar. Ancak bu değinmeler meseleyi çoğunlukla bireysel bazda tutuyor. Ter kokusunun fenalığı dile getiriliyor, ardından ürünün kullanılmasıyla elde edilen ‘kişisel’ ferahlık vaadiyle reklam bağlanıyor.
Orhan Baba’lı son Rexona spotu ise, meseleyi kişisel olmanın ötesine taşıyor, sosyal bir mesele olarak doğru yerine konumlandırıyor. Reklamda Gencebay’ın grand tuvalet bir endamla belediye otobüsüne bindiğine şahit oluyoruz. Orhan Baba akbili basar basmaz ‘Batsın bu dünya’nın unutulmaz introsu devreye giriyor: “Daha güzel, daha mutlu, daha adil, sevgi dolu bir dünya için… Barış için, insanlık için, burunların selameti için… Sen sevgili kardeşim… Koltukaltını kamuya açan kardeşim… Rexona kullan!”
Reklamın sonunda Orhan Baba, hicap içinde karşısında duran gence şu sözleri söyleyerek meseleyi bağlıyor: “Sadece duş yetmez. Daha temiz, daha ferah bir otobüs için, duştan sonra Rexona.”
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Haziran 2018 sayısında….