Son dönemde bölgede yaşanan pek çok kritik gelişmenin perde arkasında Birleşik Arap Emirlikleri’nin adı telaffuz ediliyor. Muhammed bin Zayed liderliğindeki BAE’nin, Arap dünyasında Vehhâbâlik’i ehlileştirme amacının çok ötesine geçen, menzili Türkiye’den İran’a, Mısır’dan Suudi Arabistan’a kadar uzanan iddialı siyasi hedefleri var. Bu hedefleri gerçekleştirebilmek uğruna girmeyeceği ittifak, kurmayacağı tuzak, çalmayacağı kapı yok
Taha Kılınç
Karadağ’dan Kosova’ya gitmek isterseniz, aralarındaki sınır anlaşmazlığından dolayı, yolunuz mecburen Arnavutluk’tan geçecektir. Seyahatinizi tarihî Osmanlı şehri İşkodra’yı da görecek şekilde planlarsanız, Kosova topraklarına girmeden hemen önce karşınıza şirin Kökes şehri çıkar. Sınır boyunda yer almasının dışında, 16 bin nüfuslu Kökes’in herhangi bir özelliği bulunmasa
da, yoldan geçerken gözünüze çarpan ‘Şeyh Zayed bin Sultan Uluslararası Havaalanı’ tabelası karşısında şaşırmadan edemezsiniz. Kökes’in gözlerden uzak konumunu ve Şeyh Zayed’in Birleşik Arap Emirlikleri’nin (BAE) kurucu emiri oluşunu düşününce, aradaki bağlantıyı kurabilmek için, biraz tarihe dönmek şart haline gelir. Kökes Şeyh Zayed bin Sultan Uluslararası Havaalanının geçmişi 1990’ların sonlarına uzanır. BAE’nin 2004’te ölen lideri Şeyh Zayed bin Sultan Âl-i Nahyân tarafından, 1999’da patlak veren Kosova Savaşı sırasında Müslüman Arnavutlara yardım ulaştırabilmek için tesis edilen havaalanı, bölgeye adeta hayat damarı olmuş. Şeyh Zayed’in bizzat kendi mal varlığından harcama yaparak kurduğu havaalanı yoluyla Arnavutluk’a savaş
boyunca insanî yardım, para ve mülteci kampı malzemeleri taşınmış. Savaştan sonra bir müddet âtıl durumda kalan havaalanı, 2004’te sivil uçuşlara da uygun hale getirilmiş. Kökes Şeyh Zayed bin Sultan Havaalanı, başkent Tiran’daki Nene Tereza Havaalanı’yla birlikte, Arnavutluk’un uluslararası uçuşlara açık iki havaalanından biridir.
BUGÜN OLSAYDI…
Bundan 20 yıl önce İslâm dünyasına karşı böyle ‘insanî’ bir politika takip eden ve Balkanlara kadar elini uzatan BAE, acaba aynı sorunlar bugün yaşansa nasıl bir duruş sergilerdi? Komşusu
Katar’a uygulanan kuşatmaya önderlik edişi ve Mısır darbesine canhıraş desteğini düşününce, cevap da pek sır değil gibi görünüyor. Peki, aradan çok uzun bir süre geçmemiş olmasına rağmen,
BAE’nin dış politika tercihlerindeki bu değişim nasıl açıklanmalı? Bu soruya cevap verebilmek için, ülkenin yakın tarihindeki kritik bir devir tesliodaklanmak en doğrusu. Önce biraz,
arka plan…
2 Aralık 1971’de İngiltere’den bağımsızlığını kazanarak uluslararası arenada bir devlet olarak boy göstermeye başlayan BAE, 1962’de petrolün keşfedilmesinden bu yana zaten gelişim sürecine girmişti. Şeyh Zayed bin Sultan’ın Körfez’de birlik kurma planına Bahreyn ve Katar dışında diğer küçük emirlikler de katılınca, yedi emirlikten oluşan BAE teşkil edildi: Abu Dabi, Dubai, Ra’su’l-Hayme, Acman, Fuceyre, Şârika ve Umm Kayveyn. Resmi başkent olan Abu Dabi ve emiri ‘devlet başkan yardımcısı’ olarak görev yapan Dubai dışında, muhtemelen okuyucu diğerlerinin ismini ilk kez duymuş olabilir. Diğer emirlikler, hem siyasi hem de ekonomik olarak ‘sürükleyici güç’ olan Abu Dabi ve Dubai’nin epey gerisinde çünkü. Petrolün getirdiği zenginliği ülkesini geliştirmek için kullanan Şeyh Zayed, bölgesel krizler karşısında genellikle arabulucu rolünde kalmaya gayret etti. Uluslararası ilişkilerde ise, elbette ABD kampından fazlaca ayrılmadan, Kosova krizi örneğinde olduğu gibi, İslâm dünyasında kendisini popüler hale getirecek bazı adımlar attı. Şimdilerde ‘İslâmcı’ tabir edilen bazı akım ve şahsiyetlerin BAE içindeki faaliyetlerine de, yine kendisinin yetki alanına dokunulmadığı sürece, göz yummayı tercih etti. Komşusu Katar kadar olmasa da, BAE bu dönemde ‘İslâmcılar’ açısından nispeten Körfez’in emin limanlarından biriydi
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Şubat 2018 sayısında…..