Dünya nüfusu 7,5 milyara ulaşmış durumda. Hesaplamalara göre, bu nüfusa her iki saniyede bir 5 kişi ekleniyor. Buna rağmen gelişmiş ülkeler çok ciddi bir yaşlı nüfus tehdidiyle karşı karşıya. Yavaş ekonomik büyüme, bu ülkelerde yaşlanmanın beraberinde getirdiği olumsuz sonuçlardan yalnızca birisi. Gelişmiş ülkelerin çoğunda mülteci ve göçmen karşıtlığı gittikçe yükselse de, yaşanan yapısal demografik ve ekonomik problemlerin çözümü yine göçmenler olacak gibi görünüyor. Nitekim rakamlara yakından bakıldığında göçmenlerin ekonomideki gücünün sürekli bir artış halinde olduğu açıkça görülüyor. Farklı coğrafya ve tonlardan esmer göçmenler, gelişmiş Batı ekonomilerinin tüm iş alanlarında ve tüm seviyelerde karşımıza çıkabiliyor. Bu gelişme, ekonomiyle sınırlı kalmayacak, kültürden siyasete tüm alanları köklü bir şekilde dönüştürecek küresel bir trende işaret ediyor.
Esranur Eyupoğlu – Ezgi Çay
BM Nüfus Fonu’ndan edinilen bilgiye göre, günümüzde dünya nüfusunun yüzde 59,6’sı Asya’da, yüzde 16,9’u Afrika’da, yüzde 9,7’si Avrupa’da, yüzde 8,5’i Latin Amerika ve Karayipler’de ve kalan yüzde 5,3’ü de Kuzey Amerika ve Okyanusya’da yaşıyor. Birleşmiş Milletlerin nüfusa yönelik oluşturduğu raporda dünya nüfusunun yüzde 26’sı 10-24 yaş aralığında, yüzde 65’i 15-64 yaş aralığında, yüzde 9’u ise 65 yaş ve üstünde. Dünyada ortalama yaşam süresi ise erkeklerde 70, kadınlarda 74 yıl. Tahminler, küresel nüfus içinde yaşlı nüfusun oranının 2050 yılına kadar yüzde 22’ye ulaşacağı yönünde. Veriler, 60 yaş üstündeki nüfusun 2030’da 1,4 milyara 2050 yılında ise 2 milyara ulaşacağını gösteriyor.
YAŞLANAN NÜFUSLAR YÜKE DÖNÜŞÜYOR
21’inci yüzyılda devletlerin karşı karşıya bulunduğu en önemli sorunlardan biri nesiller arası yaşlanma olarak görülüyor. Nüfusun hızla yaşlanması, ekonomik üretime olumsuz etkide bulunuyor. Yaşlı nüfusun artması sağlık hizmetleri taleplerine cevap verememe, sağlık harcamalarının artması, emekli maaşlarının GSYİH’deki payının artması gibi ciddi sorunlara neden oluyor. Öte yandan, gelişmekte olan ülkelerin çoğunda genç nüfus patlaması yaşanıyor. Bu durum genç nüfusu işgücüne entegre edebilen ülkeler açısından ‘demografik avantaj fırsatı’ anlamına geliyor. Diğer taraftan dünyanın başka bölgelerindeki ülkelerde, milyonlarca genç, nüfusu doymuş iş gücü piyasasına entegre etme sorunuyla karşı karşıya. Gelişmekte olan ülkeler, dünya genelindeki genç nüfusun yüzde 90’ına sahip. 15-24 yaş grubu, dünyadaki işsiz nüfusun yüzde 40’ını oluşturuyor. Gelişmekte olan ülkelerin çoğunda nüfus patlaması yaşanıyor. Örneğin, önümüzdeki 20 yıl boyunca Hindistan’da her yıl 1 milyon gencin işgücüne katılacağı hesaplanıyor. Yaşlı nüfustaki artış, en büyük oranlarda ve en hızlı şekilde gelişmiş ülkelerde görülecek. Gelişmiş zengin ülkelerde doğum oranlarının yeterli seviyelerde olmaması ülkeleri, çözüm arayışına itti. Peki nüfus artışına ivme katmak isteyen ülkelerin bu konu hakkında daha önce başvurduğu uygulamalar neler?
‘YAŞLI KITA’ ÇÖZÜM ARAYIŞINDA
Bir dönem ‘Yaşlı Kıta’ Avrupa’nın yüksek doğum oranlarına sahip İskandinav ülkeleri son yıllarda düşen doğum oranları sonrası nüfusunu gençleştirmek için çözüm arıyor. Norveç, Finlandiya ve İzlanda’da, 2017 yılında doğum oranları kadın başına 1.49 ila 1.71 seviyesinde seyrederek tarihi düşüş gösterdi. Bu oran önceki yıllarda kadın başına 2.1 çocuk düzeyine yakındı. İskandinav ülkelerinde 2008 ekonomik krizinden sonra doğum oranları düşmeye başladı ancak kriz bitti ama doğum oranları yine düşüşte seyrediyor.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Nisan 2019 sayısında…