GENİŞLEME BİTTİ SIRADA NE VAR? KÜRESEL BOLLUK ÇAĞININ SONU

Küresel ekonomide son on yıldır süregelen bolluk çağının yerini yeni ve zor bir dönem alıyor. Ticaret savaşları, ekonomik sürtüşmeler, likidite darlığı ve varlığa dayalı risklerle çevreli yeni konjonktür, Türkiye’nin de aralarında bulunduğu gelişmekte olan ülkelerin ana ekonomik gündemi. Parasal genişlemenin bitmesi, bu ülkeler için zorlayıcı koşullar doğurabileceği gibi, kendine has birçok fırsat ve avantajı da içinde barındırıyor.

Soner Okuşluk

2013 yılı Mayıs ayında ABD Merkez Bankası (Fed) Başkanı Ben Bernanke’nin, varlık alımlarında kesintiye gidebilecekleri yönünde verdiği ilk sinyal, küresel piyasalarda büyük sermaye çıkışlarına ve kurlarda sert dalgalanmaya yol açmıştı. Bernanke’nin bu açıklaması, finansal piyasalar açısından beklenen ancak daha önce fiyatlanmayan bir durumken, gelişmekte olan ülkeler için tam anlamıyla oyunun değişmesi anlamına gelmekteydi. Artık ucuz finansman dönemi kapanmış ve gelişmiş ülkelerden gelişmekte olan ekonomilere açılan kredi musluklarının kısılma vakti gelmişti. Sorunun temelinde, 2008-2009 yıllarından başlayarak ABD ve diğer gelişmiş ekonomilere ait merkez bankalarının hızlı bir bilanço genişlemesi ve aşırı düşük faiz oranları vasıtasıyla genişletici para politikalarına başvurmaları yatmaktaydı. 2008 finansal krizini takiben parasal genişleme olarak tanımlanan bu politikayla, başta Fed olmak üzere dünyanın belli başlı büyük merkez bankaları trilyonlarca dolar tutarında, ağırlıklı olarak devlet tahvili cinsinden varlığı satın alarak piyasalara para pompalamıştır. Uygulanan genişletici para politikaları sonucunda bu ekonomilerde likidite yükselmiş ancak tahvil getirileri düşmüştür. Doğal olarak, küresel yatırımcılar dikkatlerini başka bölgelerde daha yüksek getiri elde edebilecekleri ekonomilere çevirdi ve çok geçmeden eşi görülmemiş bir fon miktarı gelişmekte olan ekonomilerin tahvil piyasalarına girdi. Başlangıçta oldukça memnuniyetle karşılanan bu fon akışı aynı zamanda gelişmekte olan ülke piyasalarının beklenenin üzerinde getiriler sağlamasına ve tabir yerinde ise yükselen yıldız konumunu almasına yol açtı. Ancak ilerleyen süreçte likiditedeki dalgalanmaların, fon yatırımı alan ekonomilerin önemli bir kısmını ani sermaye çıkışlarına karşı savunmasız hale getirdiği gerçeği daha fazla ön plana çıkmaya başladı. Diğer bir deyişle aşırı likidite, finansal olmayan sektörlerin borçlarını ve dolayısıyla bankacılık sektöründeki risklerini artırmıştır.

TEMELİ 11 EYLÜL’DEN SONRA ATILDI

2014 yılı Mayıs ayında Bernanke artık ‘partinin bittiğini’ açıklarken aslında sadece piyasa oyuncularının uzun bir müddettir korkuyla bekledikleri haberi şeffaf bir takvim çerçevesinde teyit etmekteydi. Bu noktada birçok ekonomistin ortak görüşü, böylesi bir şeffaflığın fon akımına uğramış olan gelişmekte olan ekonomiler açısından önemli bir çıkış süresi sağladığı ve uygulamada bu sürenin gereken durumlarda daha da uzatıldığı yönünde. Bollaşan sıcak para ile kolay borçlanmış olan ülkelerin prensipte kendi kalkınma ve maliye politikalarını bir düzene koymuş ve artık daha kolay borç alabilir duruma ulaşmış olmaları beklenebilirdi. Azalan küresel likiditenin yol açacağı yüksek borçlanma maliyetlerine katlanabilmenin tek yolu güçlü mali sektör, düşük kamu borcu ve iyi bir iktisat politikasına sahip şekilde bu sürece girebilmiş olmaktan geçmekteydi.

Devamı Derin Ekonomi Dergisi Kasım 2018 sayısında…

 

Dikkat çekenler...