DÜNYAYI ŞEHİRLER DEĞİŞTİRİYOR
Dünya ekonomisi baş döndürücü bir hızla küreselleşiyor. Ancak küreselleşmeye devletler kadar şehirler de öncülük ediyor. 5 kıtaya yayılmış 600 önemli şehir, global ekonomideki yakınlaşmanın yapıtaşlarını döşüyor. Bu şehirlerin içinden en önemli 100’ü, ortaya koydukları akıllı şehir uygulamalarıyla, yenilikçi bakış açılarıyla dünyayı değiştiren ekonomik dönüşüme öncülük ediyor
Yakup Kocaman / Kadriye N. Tunçsiper / Ebru Çolak
Küreselleşmenin siyasi ve diplomatik boyutundan devletler sorumlu olabilir. Ama arka planda bu değişimin motoru olan ekonomik ve sosyal gelişimden, devletler değil şehirler sorumlu. Dünya ekonomisini sürükleyen akılcı ve yenilikçi teknolojilerin üretilebilmesi ve uygulanabilmesi için gerekli insan sermayesini yetiştiren, tüm insanların hayatına dokunan başlangıç şirketlerinin adeta bir bebek gibi büyüyebilmesi için gereken fiziki ve manevi imkanları sağlayan, yeni teknolojileri kendi üzerinde denemekten çekinmeyen ve ortaya koydukları orijinal ekonomik-sosyal modellerle trend başlatma kabiliyetine sahip olan şehirlerden bahsediyoruz.
Şehirlerin değişimi ve dönüşümü baş döndürücü hızla ilerliyor. Küreselleşmenin ilk evresinde, dünya ölçeğinde lider olan kentler, bölgesel çapta lider olanları etkiliyordu. Bölgesel kentler de yerel sınırlar içindeki şehirler üzerinde model örnek oluyordu. Ancak oyunun kuralları bir süredir tamamen ve temelden değişti.
Oyunun kurallarını kökten değiştiren temel iki dinamikten söz edilebilir. Birincisi, özel müteşebbislerin, hükümet üyelerinin ve fertlerin, eskisine göre çok daha fazla uluslararası seyahate çıkması (havayolu devrimi). Yani yerelden küresele açılım. İkincisi de internetin, akıllı telefonların, akıllı yazılımların, milyonlarca ve milyonlarca yeni yerel kullanıcı kazanarak küreseli yerelin önüne getirmesi.
Küresel olan her şeyin yerelin ayağına gelmesi, şehirler cephesinde işin rengini değiştirdi. Küçük bir şehirden global ölçeğe uzanabilmek kolaylaştı. Artık dünyada değişimin ve ilerlemenin temel yapıtaşlarını küçüklüğüne, büyüklüğüne, şehirler döşüyor. Yeni teknolojilerin geliştirilmesinden, küresel ölçekte modele dönüşecek en iyi uygulamalardan kent idareleri ve o kenti tercih eden özel sektör oyuncuları sorumlu.
Tüketim, sosyalleşme ve eğlence kültürümüzü, son 5 yıl içerisinde, neredeyse baştan aşağı değiştiren cihazlar ve içerisindeki yazılım uygulamalarını ele alalım. Hayatımızın tam ortasında yer alan akıllı telefonları, mobil uygulamaları, sosyal medyayı, tabletleri, e-devlet ve e-şehir uygulamalarını ve yakın bir gelecekte hayatımızın bir parçası olması beklenen akıllı binaları, sanal gerçekliği, artırılmış gerçekliği, yapay zekâyı, öğrenen makinaları, akıllı otomobilleri ve akıllı şehirleri… Tüm bunlar kimin fikri, nereden çıkıyorlar ve nasıl hayatımıza giriyorlar?
Tüm bunlar bazı girişimcilerin ve onların kurduğu bazı şirketlerin fikri elbette. Ancak, yetişmiş insan sermayesi, teknolojik destek mekanizmaları, finansal kaynak imkânları, stratejik iş ortaklıkları, ar&ge, akademik ve kamu işbirlikleri ve güvenli hayat şartları oluşmadan, herhangi bir girişimin küresel ölçeğe taşınması mümkün mü? Kesinlikle değil.
Bir Steve Jobs’un (Apple’ın müteveffa olan kurucusu) veya Mark Zuckerberg’in (Facebook’un kurucusu) dünyayı değiştiren işler yapabilmeleri tek başlarına mümkün değildi. Onların hayalini gerçekleştirmeleri en parlak zekâların bir araya toplandığı, ticari risk almaktan asla korkmayan melek yatırımcıların cirit attığı, milyarlarca dolarlık altyapı yatırımlarıyla kurulmuş Silikon Vadisi (San Francisco şehrinde bir bölge) sayesinde mümkün olabildi.
TÜM ŞEHİRLER 2030’A ODAKLANDI
Dünya ekonomisine yön verecek işletmelerin doğabilmesi için bünyesinde yüzlerce hatta binlerce işletmeyi bir araya toplayan, girişimciler-arası sosyal etkileşim iklimi oluşturmak için tekno-parklar kuran, uluslararası yatırımcıları ve onların getireceği bilgi sermayesini daha fazla çekebilmek için stratejik hedefler koyan, planlayan ve bunları hayata geçirenler, şehirlerden başkaları değil.
Kıta farkı olmaksızın tüm mega şehirler, metropoller ve büyük şehirler 2025-2030’lu yıllara hazırlanıyor. Özellikle 2010 sonrasında başlayan akıllı şehirler, akıllı binalar ve dönüşüm ekonomisi gibi yeni akımlar, şehir idarelerini harekete geçirdi.
Kuzey Amerika’da San Francisco, Los Angeles, New York, Boston ve Toronto gibi şehirler bilgi teknolojilerinde liderliğine oynarken Amsterdam, Münih, Paris, Kopenhag, Stockholm ve Londra gibi Kuzey Avrupa kentleri son yıllarda gerçekleştirdikleri yeni ataklarla; özellikle dijital finansal hizmetlere, ileri teknoloji sektörlerinde insan sermayesi yetiştirmeye, bilimsel araştırmalara dayalı teknolojilere ve iklim değişikliğinin olumsuz etkilerini yok edecek dönüşüm ekonomilerine öncülük ediyor. Avusturalya kıtasının uzak ve gelişmiş şehirleri Sidney, Melbourne ve Auckland, paylaşım ekonomisi ve akıllı şehirler konusunda iddialı. İstanbul, Antalya, Ankara, Bursa, İzmit ve Gaziantep gibi şehirler ise şehirler Asya-Avrupa-Afrika kıtaları arasında, özellikle sanayi, finans, tarım, turizm ve lojistik sektörlerindeki geçişkenliği sağlayarak, çıtayı bir üst ölçeğe taşımaya hazırlanıyor.
Mexico City, Rio, Sao Paolo, Buenos Aires, Lima ve Bogota gibi öncü kentler, Orta ve Güney Amerika’yı imalat sanayi, finansal gelişim, yeraltı kaynakları ve hızla gelişen altyapı ve inşaat sektörleriyle dünyaya bağlıyor.
Öte yandan, aşırı nüfusları ve ekonomik sıkletleriyle, gelişmiş ekonomilerdeki şehirleri rakamsal olarak geride bırakmaya başlayan, Seul, Tokyo, Pekin, Şangay, Shenzen, Guangzhou, Hong Kong, Kuala Lumpur ve Jakarta gibi Asya kaplanları da teknoloji ürünleri, sanayi ihracatı, lojistik ağlar, finans ve dijital teknolojilerde dünya ölçeğini yakalayan başarı hikâyeleri yazıyor. Mumbai, Karaçi, Dhaka, Ho Chi Minh City gibi şehirler ise tüketim ekonomisine geçişin sancılarını yaşıyor.
YENİ AĞIRLIK MERKEZLERİ: ASYA VE AFRİKA
Gelişen Asya kentleri fakirliği hızla yenmesi, şehirleri ayağa kaldıran sosyal dönüşüm projeleri sayesinde oluyor. Örneğin, 2000 yılı öncesine kadar yaklaşık yarısı fakirlik sınırının altında olan Bangladeş’in başkenti Dhaka’da başlayan mikro-finans akımı, bugün sadece Dhaka’da değil, Latin Amerika’nın, Afrika’nın ve diğer Asya’nın fakirlikle boğuşan tüm şehirlerine yayıldı. Mikrofinans’tan tüm dünyada 100 milyondan fazla kişi yararlanarak fakirlikten kurtuldu. Mikro-yatırım, mikro-ekonomi ve mikro-iş gibi alt dallara yayılan bu akım milyarlarca dolarlık bir ekonomi meydana getirdi. Almatı, Abu Dhabi, Doha, Cidde, Bahreyn gibi Orta Asya ve Ortadoğu şehirleri, Asya-Avrupa-Afrika ekseninde finansal ve yeraltı kaynakları
Yükselen Afrika, bir taraftan fakirliği azaltmaya çalışırken bir taraftan alt orta sınıfa ve orta sınıfa doğru yükselen kesimlerin temel su, elektrik ve yol gibi altyapı ihtiyaçlarını karşılamaya çalışan yatırımlarda patlama dönemini başlattılar. Hiçbir altyapının bulunmadığı, şehir yolu, şehir suyu, elektriğe çok sınırlı ulaşabilseler de cep telefonları ve akıllı telefonlarla internetle tanışan Afrika kabileleri, sanayi çağının üzerinden adeta zıplayarak dijital ekonomiyle tanışıyor.
Kuzey Afrika’da sanayi ve ticareti omuzlayan Kahire, Tunus, Cezayir, Kazablanka gibi şehirler, Doğu Afrika’nın yeraltı kaynaklarını ve hızla gelişen sanayi ürünlerini hem dünyaya açan hem de iç kesimlere ulaştıran Lagos, Abuja, Abidjan, Accra gibi Batı Afrika kentleri. Afrika’nın güneyinden bölgesel ve küresel çapta etkileşime giren Johannesburg ve Lusaka şehirleri ile Batı Afrika’nın sanayi, lojistik, turizm ve hatta yeni gelişen teknolojileriyle dünyaya açılan kentleri Nairobi, Addis Ababa, Dar es Selam ve Cibuti.
Söz birliği etmişçesine 2030’lu yıllara hazırlanan tüm bu kentler, küresel ve bölgesel alanda at oynatmak isteyenler için geniş yelpazede iş fırsatları taşıyor. O nedenle, dünyaya açılmak isteyen işletmelerin, müteşebbis ruhlu iş insanlarının ve genç girişimcilerin ilgi alanında olmaya devam edecek.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Temmuz 2017 sayısında…