Başta Çin ve Hindistan olmak üzere Asya’nın global ekonomideki payını sürekli artırması, bunun bir sonucu olarak Batı kurumlarına paralel yeni uluslararası kurumların şekillenmesi, ABD’nin yeni Başkanı Trump’la ulusalcı ve içe kapanmacı politikalara yönelerek global liderlikten neredeyse kendiliğinden çekilmesi, Brexit ve Macron’un başkan seçilmesinden sonra güçlenen Almanya-Fransa ekseni, Rusya’nın iki kutuplu eski dünyadan kalma alışkanlıklarla uluslararası sahnede sürekli rol çalmaya kalkması akla hep aynı soruyu getiriyor: Yeni bir tarihsel evreye girdiği açıkça görülen dünyanın yeni lider ülkesi hangisi olabilir? Bu soruya sağlıklı bir cevap verebilmek için, ekonomiden askeri güce, nüfustan pazar potansiyeline, ittifak denklemlerinden çatışma ihtimallerine, yumuşak güç unsurlarından enerji mücadelelerine kadar pek çok faktöre yakından bakmak gerekiyor.
Zirvede kimin yer alacağı, yanıtı zor bir soru olarak uzun süre önümüzde duracak gibi görünüyor. En tepeye çıkmasa da üst sıraları zorlayacak ve dünyanın geleceğini şekillendirmede büyük bir rol oynamaya aday birçok ‘taze’ güç var.
EKONOMiK ÇOK KUTUPLULUĞA DOĞRU
Yapılan hesaplara göre 2030’larda dünyanın beş büyük ekonomisinden dördünün Asya’da olması bekleniyor. BRICS adı verilen yeni yükselen ülkeler, 1960’tan bu yana Batılı ülkelerin yüzde 300 büyümesine karşın, yüzde 600 büyümüş durumdalar. Bu pazarlar aynı zamanda, dünya GSMH’sının önemli bir miktarını, özel tüketimi, yatırımı ve ticareti ciddi oranlarda ele geçirmiş durumdadırlar. Dünyanın ekonomik bir çok kutupluluğa doğru gittiği açık.
Prof. Dr. Hasan Köni
Son on yıldır uluslararası alanda yeni yükselen ülkeler nedeniyle Amerika’nın başat bir güç olarak gerilediği ve onun yerini alacak ülke veya ülkelerin hangileri olacağı tartışılıyor. Bu tartışmanın ana sebebi, 2008 yılında 6 trilyonu bulan askeri harcamalar nedeniyle Amerikan ekonomisinin çöküntüye uğraması oldu. Tasarruf oranları gittikçe düşen Amerika, piyasaya sürülen karşılığı olmayan fonlar nedeniyle zor duruma düşmüş ve ilk defa Amerikan halkı, Amerikan finans çevrelerinin kalbi olan Wall Street’i işgal etmişti.
E-ticaretle milyarlar kazanan Çinli işadamı Jack Ma, Davos’ta yaptığı konuşmasında Amerika’nın son otuz yıl içinde yaptığı on üç savaşta 14,2 trilyon dolar harcadığını söyleyerek bu paraların Amerikan halkına harcanacağına boşa gittiğini belirtmiştir. Askeri harcamaları durdurmak ve 2001 yılında başlayan bütün dünyada terörle savaş doktrinine son vermek için Amerika ilk defa bir siyah Amerikalıyı, Barack Obama’yı başkan seçmişti. Bilindiği gibi Obama denizaşırı ilk ziyaretini Türkiye’ye, sonrakini ise Mısır’a yaparak Ortadoğu ve İran’a barış eli uzattı. Ancak hiçbir Amerikan başkanının yapamadığı gibi Obama da Amerika içindeki lobilerin üstesinden gelememiş ve rejim değiştirmeye yönelik Amerikan politikaları nedeniyle Ortadoğu’dan, Afrika’dan, Asya’dan başlayan göçler Batı dünyasının Avrupa kısmını zor duruma soktu.
Amerika ve Avrupa’nın beyaz halkları her yönden gelen Müslüman göçü yanında yarattıkları terörün kendilerine yansımasıyla boğuşurken ‘BRICS’ adı verilen, Çin, Rusya, Hindistan, Güney Afrika ve Brezilya gibi ülkeler ekonomik açıdan yükselmeye ve Amerika’nın tahtını sarsmaya başlamışlardır. Bu ülkelerin yanında, ilk beşe girmemelerine rağmen Latin Amerika’da Meksika’yı, eğer Avrupa Birliği devam ederse Almanya’yı da anmak gerekiyor.
BRICS ülkeleri, yükselişlerinin Batılı ülkelerin kurduğu kapitalist sistem içinde mümkün olduğunun farkında. Bu yeni yükselen pazarlar 1960’tan bu yana Batılı ülkelerin yüzde 300 büyümesine karşın, yüzde 600 büyüdü. Bu pazarlar aynı zamanda, dünya GSMH’sının önemli bir miktarını, özel tüketimi, yatırımı ve ticareti ciddi oranlarda ele geçirmiş durumdalar. Dünyanın ekonomik çok kutupluluğa doğru gittiği gözüküyor.
YÜKSELEN DÜNYANIN YENİ KURUMLARI
Başta Çin olmak üzere BRICS ülkeleri, Batı’nın 1945’ten sonra kurduğu ekonomik yapılanmanın içinde yer aldılar. Hepsi IMF, Dünya Bankası, Dünya Ticaret Örgütü gibi kurumlara dahil oldular. Bu örgütler, Batılı bir bilimadamının belirttiği gibi, demokratik bir hiyerarşiye sahipler ve kurucular bu örgütlerde özel bir statüye sahipler. Diğer taraftan yükselen yeni pazarların, kendilerinin başat rol oynadıkları yeni paralel kurumlar kurduğu da gözleniyor. Asya Altyapı Yatırım Bankası, Dünya Bankası’na paralel BRICS Yeni Kalkınma Bankası, ABD dolarına karşı Yuanı Uluslararası Yapmaya Yönelik Küresel Fon, Asya-Pasifik Serbest Ticaret Bölgesi, NATO’ya paralel Şanghay İşbirliği Örgütü, G7’ye paralel BRICS Liderler Zirvesi, Tek Yol Tek Kuşak, İpek Yolu Fonu, Panama kanalına paralel Nicaragua Kanalı ve Brezilya’nın iki kıyısını birbirine bağlayan Trans-Amazon Demiryolu gibi oluşumlar hemen akla gelen örnekler.
Bu ekonomik gelişmeler karşısında Çin’in GSMH’sının 2027 yılında Amerika’ya yetişeceği hesaplanıyor. BRICS ülkelerinin GSMH’sı ise 2032 yılında Batılı ülkelerle aynı olacak.
Amerika’nın 2010’da hesaplanan dış ticaret açığı 470 milyar dolar idi. Çin’in 305 milyar dolarlık bir fazlası var. Bu nedenle Amerika’yı birinci sıraya çıkaracağını söyleyen yeni Amerikan Başkanı Donald Trump, Amerika ile ticaretlerinde fazlası olan Çin ve Almanya’ya yüklenerek ticari ilişkilerinin adil olmadığını iddia ediyor. Yapılan hesaplara göre 2030’larda dünyanın beş büyük ekonomisinden dördünün Asya’da olması bekleniyor.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Ağustos 2017 sayısında….