Amerikan Merkez Bankası Fed’in 2019’un ilk toplantısında faiz artırımı konusunda bundan sonra ‘sabırlı’ davranacağı yönündeki açıklaması bazı piyasa aktörleri tarafından ‘güvercinleşme’ eğiliminin başlangıcı diye yorumlanmıştı. Bu, aralarında Türkiye’nin de olduğu gelişmekte olan ülkeler için iyi bir haber olmaya aday bir ihtimal ancak Fed’in gittikçe daha çok konuşulan global resesyona karşı şimdiden gardını almaya başladığı tezini de göz ardı etmemek gerekiyor.
Enver Erkan
Son zamanlarda parasal sıkılaştırma aşamasından, bekleme aşamasına doğru kaydığı gözlenen Fed, yılın ilk toplantısında para politikasına ilişkin olarak faiz oranlarını artırmada ‘sabırlı’ olunacağı yönlendirmesini başlatmıştı. Feredal Açık Piyasa Komitesi (FOMC), elbette Trump’ın baskılarına karşı halen faiz patikasını kendi ellerindeki verilere ve küresel değişkenlere bağlı belirlediğini savunuyor. ABD-Çin ticaretinin büyüme görünümü üzerinde önemli bir etkisi söz konusu ve bu yüzden küresel büyümedeki soğuma ABD’nin kendini soyutlayamayacağı bir olay. Bu nedenle ABD’nin faiz oranlarını artıramamasının sebepleri var, başta küresel ekonomilerdeki yavaşlama olmak üzere. FOMC bünyesinden de son dönemde bu konuyla alakalı olarak farklı görüşler çıkıyor. Ekonomik verilerin de elbette, ekonomiye duyulan hissiyatla oldukça yakından ilgisi var ve enflasyon momentumundaki yavaşlamayı işin içine kattığımızda, enflasyon yukarı gidemiyorsa Fed’in faiz artıramayacağı sonucuna varılıyor. GSYH büyümesinde, ilk çeyrekte soğuk havaların ve federal hükümetin kapanmasının da etkisiyle belli oranda bir yavaşlama göreceğiz ve sonraki çeyreklerde de önceki yılın baz etkisinden ötürü, geçen yılki kadar yüksek oranlar göremeyebiliriz. Yani, kendi dinamikleri içinde 2018’deki yüksek büyümeden sonra normal hızına dönecek bir büyüme var, üstelik Çin ve Avrupa Birliğindeki yavaşlama, ekonomik büyüme üzerinde aşağı yönlü riskler teşkil ediyor.
FED KÜRESEL RESESYONA KARŞI GARD MI ALIYOR?
Bu noktada Fed’in yavaşlamasından çok neden yavaşlayacağı konusuna açıklık getirilmesi gerekiyor. Bu bakımdan Fed’in bilanço küçültme konusundaki söylem yönlendirmesine de dikkat etmek gerekiyor. Fed, faiz oranlarını artırmadan bilançoyu da mümkün mertebe geniş bir tahvil portföyü seviyesinde tutarak bekleyebilir veya duruma göre ekonomiye yeniden destek olabilir. Şu faktörü anlamak Fed’i çözmek için yeterli olacaktır: Fed faizleri artırmayarak, likiditeyi destekleyerek enflasyonun hedeflerin üzerine gitmesine izin verecek bir duruş mu sergiliyor (ücretler enflasyonu artırsa bu daha güçlü bir argüman olurdu), yoksa dünyayı etkisine alacak bir durgunlaşmaya karşı gardını mı alıyor? Fed’den beklediğimiz bir diğer ayrıntı, bilanço küçültme stratejisinin gözden geçirilmesiydi ve bu noktada da beklediğimiz ayrıntıyı vermiş görünüyor. Uzun vadede bilançonun nihai kompozisyonu önemli ve Fed eğer ki bilanço küçültmeyi erken sonlandıracaksa o zaman tahvil portföyünü, yani bilançosunu geniş tutmaya devam edecek demektir. 2020’den itibaren faiz indirimleri, ihtimal dahiline ucundan da olsa girmeye başladıysa ekonomide yavaşlama endişelerini küçümsememek gerekiyor. Veriler, enflasyonun Fed’in yüzde 2 hedefinin altına geçtiğini gösteriyor. Enflasyondaki talep etkisinin de, federal hükümetin kapanması nedeniyle zayıflaması beklentisini de eklediğimiz zaman enflasyon açısından önceki aylar gibi destekleyici olmaması sürpriz olmaz. Görünen o ki, enflasyon görünümü Fed’in faiz artırımları konusunda elini yavaşlatmasına dayanak oluşturacak bir eğilim içinde olacak.
Devamı Derin Ekonomi Dergisi Mart 2019 sayısında…