İran’ın nükleer programına ilişkin 14 Temmuz 2015 tarihinde Viyana’da varılan anlaşması ile Türkiye-İran ve İran’ın bölgesindeki ilişkilerinde yeni bir dönemin başlaması bekleniyor. Ancak, ambargonun kalkıyor olması ile İran ekonomisinde önemli fırsat ortaya çıkacaksa da her şey İran tarafının atacağı adımlara bağlı olacak. Yeni dönemde İran’ın yeniden petrol piyasasına tam kapasiteyle girmesi bekleniyor. ABD kaynaklı haberlere göre, nükleer anlaşmazlık nedeniyle konan yaptırımlar sonucu İran’ın petrol ihracatı yarı yarıya düştü, ekonomisi yüzde 20 kadar küçüldü. Anlaşmaya varıldığının açıklanmasının hemen ardından dünyada petrol fiyatları varil başına 1 dolar kadar düştü (yüzde 1,5) ve son üç ayın en düşük seviyesine ulaştı. Ancak bütün bunlara rağmen, İran petrolünün piyasalara hemen ulaşması beklenmiyor. Yaptırımların sertleşmesinden önce yüzde 52 ile Türkiye’nin petrol ithalatının yarısını karşılayan İran’dan ham petrol ithalatımızda artış gözlenebileceği belirtiliyor. Ancak, Irak’tan ithalatın tamamen kesilmesi gibi olağanüstü şartlar dışında yaptırımlar öncesi seviyeye gelmesi mümkün görünmüyor. Yaptırımların askıya alınmasının da anında gerçekleşmeyeceği, en az 3 aylık bir süreden sonra hayata geçebileceğine işaret ediliyor. Yaptırımlar kapsamına girmeyen Türkiye’nin doğal gaz ithalatında belirleyici konunun ise fiyat olduğu, bu nedenle de İran’dan gaz fiyatında bir indirim gelmedikçe, miktarda herhangi bir değişim olmasının da beklenmediği ifade ediliyor.
Doğu ve güney koridorunu açabilir
Öte yandan, siyasi gerilimler yaşanmaması halinde İran hidrokarbon kaynaklarının Batı’ya taşınması konusunda en önemli ülkenin Türkiye olacağı belirtiliyor. Türkiye’nin güney ve doğu yönlü ticaretinde İran’ın daha da önemli hale geleceği kaydediliyor. Bu çerçevede, Türkiye’nin İran’a yüksek oranda doğal gaz bağımlılığı yerine, enerji ve ekonomi bağlamındaki ikili ilişkilerimizin karşılıklı bağımlılık esasına göre geliştirilmesi önerisi yapılıyor. Yine, başta Türkmen gazının Türkiye’ye iletilmesi olmak üzere, Orta Asya ülkeleri ile ekonomik ilişkilerimizde İran’ın güvenilir bir geçiş ülkesi tavrı sergilemesinin, bu sürecin iki ülke lehine gelişmesini sağlayabileceği kaydediliyor. Bu arada İran’ın Avrupa’ya doğal gaz ihracatı olasılığının da kısa dönemde mümkün görülmediği, orta vadede ise İran’da teknik altyapıyı geliştirecek yatırımların yapılması halinde bir miktar gazın TANAP üzerinden taşınması veya LNG olarak ihraç edilmesinin gündeme gelebileceği ifade ediliyor. Yeni boru hatlarının yapılması, İran gazının yüksek fiyatı nedeniyle kısa vadede zayıf bir olasılık olarak değerlendiriliyor. Bakü-Tiflis-Ceyhan (BTC) ile taşınan Türkmen ve Kazak petrollerinin İran ile SWAP yapılarak Basra Körfezi’ne inmesinin, İran’ın yüksek transit ücreti talebinden vazgeçmemesi halinde gerçekleşebilir bir senaryo olarak görülmediğine vurgu yapılıyor.
İran’ın enerji karteli olma olasılığı
Uzmanlar, yaptırım riskinin kalkmasının ardından Türkmen gazının İran üzerinden makul maliyet ve transit ücretleriyle transit veya takas usulü taşınması konusuna dikkat çekiyor. Yine Mısır, Suriye ve Irak’taki mevcut siyasi durum ve olumsuz ilişkiler nedeniyle güneydoğu istikametinde tek açık ticari kapısı olan İran’a finansal yaptırımların kalkması ile İran’ın ve anılan ülkelerin tekrar ticari ortak durumuna gelene kadar İran üzerinden güney ve doğu istikametindeki çeşitli ülkelere ihracatın artırılmasının sağlanabileceği üzerinde duruluyor. Diğer taraftan, yaptırımların kalkması ve önemli oranda yatırım çekmesi durumunda bir enerji karteli olasılığı bulunan İran’ın bu gücünü Rusya örneğinde olduğu gibi, bölgesel siyasi anlaşmazlıklarda da kullanmaya çalışabileceğine dikkat çekiliyor.
İRAN TAVİZ VERDİ Mİ?
İran kısa ve orta vadede nefes alma imkânını elde etmiş ve ekonomik açıdan kazançlı çıkmış gibi görünmekle birlikte, siyasi açıdan önemli bir taviz vererek, nükleer çalışmalarında geri adım attığı belirtiliyor. Batılı ülkeler, İran’ın tesislerinin denetlenmesini sağlayarak İran’ın nükleer güç olma yönündeki çabalarına set çektiler. Anlaşmanın işlememesi halinde İran’ın, tekrar nükleer çalışmalara başlasa bile, denetlenen tesisler ve imha edilecek materyaller nedeniyle ulaştığı mevcut seviyenin gerisinde kalacağı düşünülüyor. Tüm bu avantaj ve dezavantajlar kapsamında söz konusu anlaşmanın; Batılı güçlerin İran’ın nükleer faaliyetlerini kontrol altına almasına ve yeni bir yatırım alanına kavuşmasına imkân sağlayacağı, İran’ın ise ekonomisini canlandırarak, yatırım-teknoloji eksikliğini gidereceği öngörülüyor. Ancak bu uzlaşma her iki tarafın çıkarına olsa da, kimsenin “tartışmasız galip” safında bulunduğu izleniminin doğmadığı dile getiriliyor. Anlaşmanın uygulanmasında, özellikle de tesislerinin denetlenmesinde İran’ın ne derece işbirliği yapacağı ve yeni seçilecek (özellikle Cumhuriyetçi bir başkan seçilmesi halinde) ABD başkanının konuya ilişkin tavrının ne olacağının önem taşıdığı da belirtiliyor. İran’ın yaptırımların kalkması ile kazanacağı ekonomik gücü siyasi saldırganlığa çevirme olasılığının bölge dengelerini etkileyebilecek önemli bir konu olduğunun altı çizilirken, böyle bir durumda bölgede cepheleşme ve çatışma ortamının daha da artabileceği değerlendirmeleri yapılıyor.
İRAN BÖLGESEL POLİTİKADA ETKİNLEŞECEK
ABD kaynaklı senaryolara göre; mal varlıklarının serbest bırakılmasıyla İran, 100 milyar dolar varlığına erişim kazanacak. İran’la nükleer anlaşma, dünyadaki son büyük pazarın da açılması anlamına geliyor. Yatırım Bankası Renaissance Capital’e göre İran, büyük yatırımcıların henüz girmediği son büyük ekonomi.
Avrupa Birliği’nin İran’a ihracatının kısa sürede beşe katlanacağı öngörülüyor.
Yaptırımların kaldırılmasının zamanla petrol zengini İran’ın enerji ihracatını etkinleştirmesine, ülkenin uluslararası finansmana erişiminin kolaylaşmasına ve küresel yatırımcılara kapılarını açmasına yardımcı olması bekleniyor.
2017 yılında son 25 yılın en düşük enflasyonu bekleniyor. İran-Pakistan ve İran-Umman boru hattı, İran gazının Hindistan’a ve Avrupa’ya taşınması, İran’ın LNG ihracatçısı olma projelerinin bir kısmının veya tamamının hayata geçirilebileceği öngörülüyor.
İran, bölgesel etkisini ekonomik gelişimiyle de birleştirerek, bölge politikalarında daha fazla dikkate alınması gereken bir konuma gelebileceği ifade ediliyor.
Diğer taraftan, İran ekonomisinin toparlanması ile birlikte, hızla silahlanmakta olan Suudi Arabistan karşısında silah alımlarını artırması ve bu sayede, anlaşmadan en kârlı çıkan tarafların Batılı petrol şirketlerinin yanı sıra, silah üreticilerinin olması bekleniyor.