Gönüllü ve zorunlu karantinanın beni evde istediğimden daha fazla vakit geçirmeye zorladığı bu felaketler yılının büyük bir bölümünde, ders vermek ve yazı yazmak dışında, pek çok web semineri ve konferansı düzenliyor, ya da bu tür programlara katılıyorum. Söz konusu programların en temel iki konusu (ihtisas alanım olan uluslararası ilişkileri ilgilendiren) dünya düzenindeki değişimin varyantları ve (aktif olarak katılma ihtiyacı duyduğum) sivil toplum.
Kasım ayında katılmaktan mutluluk duyduğum bu konferanslardan biri, yıllardır Karadeniz Bölgesi ülkeleri arasında sivil toplumun işbirliğini güçlendirmeye odaklanan 13’üncü Karadeniz STK Forumu oldu. Şu an içinde bulunduğumuz gibi belirsizlik dönemlerinde STK’ların ve genel olarak sivil toplumun yaşayabilirliği, dayanıklılığı ve elverişli ortamına dair sunumumu hazırlarken, ister istemez işimizin büyük kısmının, çoğu beyaz yakalı çalışanın işinden farklı olarak, genellikle evde bir bilgisayar ekranının karşısında çalışmakla sınırlı olduğunu düşündüm. Zoom, Webex ve Microsoft Teams gibi platformlar aracılığıyla pek çok çevrimiçi toplantıya katılma zorunluluğunu yaşarken, aynı zamanda iş hayatını kişisel hayattan ayıran çizginin gittikçe bulanıklaştığına şahit oluyoruz. Sonuç olarak, nefes alma alanımız gittikçe belirsiz hale geliyor.
Bir diğer ifadeyle, isteyerek veya istemeyerek, sahada olmanın aksine, masaüstü bilgisayarlar, dizüstü bilgisayarlar, tabletler ve giderek daha karmaşık hale gelen dokunmatik ekranlı telefonlar gibi cihazlarımız aracılığıyla konuşmayı öğrenerek buna adapte olurken, işimiz gittikçe daha stresli hale geliyor.
Salgının uzun sürmesi ve büyük oranda artan ölü sayısı, ağır hasta sayısı ve hatta semptom göstermeyen kişi sayısının haklı sonucu olarak getirilen yeni kısıtlamalardan dolayı, bireyler olarak hepimizi etkileyen son derece varoluşsal bir sorunla karşı karşıya kalırken, sağlık sistemleri kaynakları gelişmiş ülkelerde bile çökme noktasına geldi.
Devamı Z Raporu Aralık 2020 sayısında …