2022, koronavirüs salgını ciddi anlamda hız kesip Çin hariç dünyanın geri kalanının kapanmasız bir döneme geçerken, ekonomi ve finans piyasalarının en çalkantılı dönemini yaşadığı yıllardan biriydi. Yıllardır devam eden kolay para ve sıfıra yakın ve negatif faiz oranlarından sonra, dünyanın önde gelen merkez bankaları olan ABD Merkez Bankası (FED), Avrupa Merkez Bankası (ECB), İngiltere Bankası (BoE) ve hatta Japonya Merkez Bankası (BoJ) politikalarını tersine çevirdi. Uzun süredir gündemde olmayan enflasyonun aniden nüksetmesiyle sarsılan merkez bankaları, tahvil alımlarını kısıp faiz oranlarını keskin bir şekilde yükselterek likidite fazlalığı sistemini bitirdi. Yıllardır devam eden aşırı gevşek para politikasının bu duruma bariz bir katkısı olurken, salgın sonrasında yaşanan arz şokları ve Ukrayna savaşının neden olduğu aksaklıklar enflasyonu daha da kötüleştirdi. Para politikasının tersine dönmesi sadece ucuz paranın sonunu getirmekle kalmadı, aynı zamanda hisse senetleri ve tahvillerdeki toparlanma eğilimini de ortadan kaldırdı. Önceki dönemde ucuz para hemen hemen tüm finansal varlıklarda, hisse senetlerinde, tahvillerde, özel amaçlı satın alma şirketlerinde (SPAC), borsa yatırım fonlarında (ETF) ve kriptolarda bir yükselişi körüklerken, yükselen faiz oranları bu balonu patlattı. Bunlar arasında en spekülatif olan SPAC’ler, kriptolar ve teknoloji hisseleri patladı. Artan sermaye maliyeti, aşırı değerlenmelerin sonunu getirdi. Dolayısıyla bu varlıklar gerçek kazanç veya somut temeller olmaksızın yalnızca ucuz parayla desteklenmiş gibi görünüyor.
Bununla birlikte, varlık değerleri düşüşe geçenler yalnızca Batının finans piyasaları değildi. Gelişmekte olan birçok piyasa da, özellikle ABD dolarının sert bir şekilde değer kazanmasından etkilendi. FED faiz oranlarını keskin bir şekilde artırırken, dolar hemen hemen tüm para birimleri karşısında değer kazandı. Doların yükselişinin ise gelişmekte olan ülkeler üzerinde pek çok etkisi oldu. Birinci dereceden etki, söz konusu ülkelerin yerli para birimi cinsinden dolara dayalı borçlarını artırması oldu. Dolayısıyla gelişmekte olan ülkelerdeki hükümetlerin ve şirketlerin yerli para birimi cinsinden dolara dayalı borçları arttığından, finansman maliyetleri ve ticaret hadleri etkilendi. İkinci dereceden etki, ABD doları lehine faiz farklılıklarından kaynaklanan sermaye çıkışlarını önlemek için iç faiz oranlarının zorunlu olarak yükseltilmesi oldu. Sermaye çıkışlarını kontrol altına alan bu tür iç faiz artırımları, ekonomiyi daraltıcı bir etkiye sahiptir. Yani, gelişmekte olan piyasalar 2022’de faiz oranlarının yükselmesi ve ekonomilerinin yavaşlaması gibi iki ağır darbe aldı.
Devamı Z Raporu Şubat 2023 sayısında…