Korona virüsü krizinin insanların hayatını, kurumlara olan güvenini ve ekonomiye ve geleceğe olan genel güvenini sarsmasıyla görünen o ki hiçbir şey eskisi gibi olamayacak. Zira toplumlar kargaşa içinde iken, ekonomiler için de sert bir düşüş söz konusu.
Nitekim Uluslararası Para Fonu (IMF), 2020 ve 2021 büyüme beklentisini revize ederek, en az 2009 yılındaki kadar kötü bir resesyona girildiğini açıkladı. Uluslararası kuruluşların açıklamaları “virüsün yayılmasını engellemek ve tüm bölgelerde neden olduğu sosyo-ekonomik yıkımı ele almak için kararlı ve yenilikçi bir tutumla hep birlikte cevap verme” ihtiyacına vurgu yapıyor olsa da, gerçekte pek çok siyasi hataya şahit oluyoruz. Dolayısıyla AB’nin COVID-19 krizindeki tutumu göz önüne alındığında, tüm bu açıklamalar bir hüsnü-zandan öteye geçmiyor. Brüksel, salgını aynı kurallarla yönetme konusunda ortak sağlık prosedürleri yayınlamadığı için bu olağanüstü durumun ilk aşamasında dayanışma sağlanamadı. Dahası, AB üyeleri korsanca bir tutumla diğer üye devletlere giden koruyucu maskeleri ele geçirdiler. Avrupa’nın kendi durumlarına kayıtsız kalmasına ve salgına karşı birlikte hareket edilmemesine öfkelenen İtalyanlar arasında, ve dahi ülkenin Avrupa yanlısı seçkinleri arasında, ihanete uğradıklarıhissi yoğunlaşıyor. Onlara göre, 9 Nisan’da Brüksel ve Roma arasında yapılan sözde anlaşma düpedüz bir
“aldatmaca” yani İtalya’nın kapısını Troyka’ya açmanın bir yoluydu. Hasılı, İtalya’nın AB’ye olan güveni sarsıldı. Tecnè tarafından son zamanlarda yapılan bir ankete göre, katılımcıların yüzde 67’si AB üyeliğinin ülkeleri için bir dezavantaj olduğuna inandıklarını söyledi. (2018 Kasım’ında yapılan ankette bu oran yüzde 47 idi.) Öte yandan, binlerce şirketin iflasın eşiğine geldiği İtalya’da sosyal durum gittikçe daha daha kötü bir hal alabilir.
Devamı Z Raporu Mayıs 2020 sayısında …