2011 yılından bu yana her yıl Haziran ayının bir bölümünü genç liderlerin Avrupa’nın komşuları olan Karadeniz bölgesi, Akdeniz ve Güneydoğu Avrupa’daki gelişmeler ve trendler üzerine düzenledikleri bir sempozyumu yöneterek geçiriyorum. Sempozyumun amacı, dünyalarını anlamak ve ortak projeler üzerindeki çalışmalarını güçlendirmek için yaşları 22 ila 35 arasında olan bölgedeki birçok ülkeden katılımcıyı bir araya getirmektir. Ukrayna’nın Odesa kentinde düzenlenen bu yılki sempozyumun konusu dünyamızın değiştiği ya da dönüşüm sürecinde olduğunu göz önünde bulundurarak “değişimi yönetmek.”
Peki, tam olarak ne değişiyor? Bu köşede sık sık dile getirdiğim gibi, değişim İkinci Dünya Savaşı’nın sona ermesinden bu yana yürürlükte olan ve devletler arasındaki angajman kurallarını sağlayan ve başlıca hedefi başka bir küresel savaştan kaçınmak olan kurallara dayalı liberal düzenin çözülmesinden kaynaklanmaktadır. Birleşmiş Milletler örgütünün ve kurumlarının kuruluşu Dünya Bankası, Uluslararası Para Fonu, Uluslararası Çalışma Örgütü, Uluslararası Göç Örgütü ve bunlara benzer sayısız pek çok kurumu beraberinde getirdi. Aynı olgu, ülkelerin kendi angajman kurallarını oluşturmak için bir araya gelmesiyle dünyanın farklı coğrafi bölgelerinde de görülüyor.
Daha geniş çapta bölgemiz, muhtemelen tüm zamanların en başarılı barış projesi olan Avrupa Birliği’ne, Kuzey Atlantik Antlaşması Örgütü’ne (NATO), Avrupa Güvenlik ve İşbirliği Teşkilatı’na (AGİT) ve devletlerimizin hali hazırda üye olduğu veya olmaya çalıştığı pek çok birliğe ev sahipliği yapıyor. Ancak çeşitli güçlerin bu birlikleri ve devamında da dünya düzenini bozmaya çalıştıkları farklı bir zamana tanıklık ediyoruz.
Bir yanda, çeşitli nedenlerden dolayı iktidar peşinde koşan ya da devleti ele geçirmek isteyen ve değerlerin ve normların adaletsizliğinden ve bunların bir ülkenin kimliğini nasıl değiştirdiği konusunda sistematik olarak şikâyet eden popülistler var. Özellikle Avrupa’da, bir göç krizi algısının ortaya çıkması, birçok ülkedeki pek çok popülistin çıkarlarına hizmet etmiştir. Avusturya, Macaristan ve İtalya’daki mevcut hükümetler bunun tipik bir örneği. Popülistlerin ve onlara karşı çıkanların sorunu, yeni kurumlara yatırım yapmamaları ve mevcut olanlara da zarar vermeye çalışmalarıdır. Diğer bir ifadeyle, söylemleri yürürlükte olan kurumların kendilerinin dışlayıcı dünya vizyonlarının uygulanmasına engel teşkil ettiğidir. Zira bu kurumlar devletlerin işbirliği yapmasını amaçlıyor. Diğer yanda, Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi’nin daimî üyelerinden olan ABD veya Rusya Federasyonu gibi ülkelerde sistematik revizyonistler iktidarda. Trump yönetiminin ABD’yi Birleşmiş Milletler İnsan Hakları Konseyi’nden çekme kararı, 1945’te yukarıda bahsedilen her iki ülke tarafından oluşturulan uluslararası düzenin tasfiye edilmesine bir örnektir. 2014 başlarında Rusya’nın Kırım’ı ilhak etmesi ise sistemik bozulmanın bir başka örneği. Sonuç olarak, dünya bir akışkanlık ve belirsizlik hali içinde değişip duruyor.
Devamı Derin Ekonomi Temmuz 2018 sayısında …