Amerikan seçmeni ne demiş oldu?

ABD Başkanı Donald Trump’ın başkanlığıyla ilgili en büyük ironi, karşı çıktığı politikaların ne kadar vazgeçilmez ve hayati olduğunu, bu politikaları yıllardır canla başla savunanlardan bile daha net bir şekilde ispat etmesi olsa gerek.
Trump, her şeyden önce Batı dünyasının eski orta sınıfının, tarihsel olarak kaybetmekte olmasından kaynaklanan politik reaksiyonun yarattığı rüzgarla Beyaz Saray’a çıkabildi. Ekonomik, siyasi ve kültürel globalleşmenin gittikçe daha çok atıllaştırdığı, bugüne ve daha önemlisi geleceğe yönelik umutlarını söndürdüğü bu köhnemiş orta sınıf, dünya çapında yaşanan köklü dönüşümün beslediği asabiyetini Obama döneminde yükselen kimlik siyasetlerine yönelik tepkisiyle tevhit ederek, Trump gibi akıl dışı bir figürü başkan yapmakta hiçbir beis görmedi.
Tarihsel ironiler de o andan itibaren su yüzüne çıkamaya başladı. Trump ve siyasi temsilciliğini üstlendiği köhne orta sınıf, yukarıdaki izahattan da açıkça anlaşılacağı üzere, her şeyden önce globalleşme karşıtı. Göreve gelir gelmez ABD’nin içinde yer aldığı uluslararası anlaşmaları bir bir iptal etmesi ya da yeniden müzakereye açması, başta Çin olmak üzere ABD’ye mal satan hemen tüm ülkelere yönelik ticaret kısıtlamalarını devreye sokması, bizzat ABD tarafından inşa edilmiş Atlantik ittifakının altını oymaya yönelik adımlar, söz konusu globalleşme karşıtlığının somut tezahürleri. İroni ise, tüm bunların değerinin Trump’ın saldırılarına maruz kalmalarından sonra net bir şekilde anlaşılmış olması.
‘KÜRESEL ISINMAYA İNANMIYORUM’
Trump’tan sonra önemi daha iyi anlaşılan meselelerden biri, küresel iklim değişikliği. Trump seçilene kadar kopmuş buz kütlesinin üzerinde kalmış çaresiz kutup ayısı kadar uzaklara ait bir mesele olarak algılanan iklim değişikliği, ABD’nin Paris Anlaşması’ndan çekildiğinin açıklanmasıyla bir anda büyük bir önem kesbetti. Trump’ın attığı bu çağdışı ve tehlikeli adımdan sonra, on yıllar önce karbon emisyon tedbirlerini uygulamamak için köşe bucak saklanan dev şirketler, tek tek ön plana çıkarak iklim değişikliği konusundaki hassasiyetlerini bir kez daha deklare ettiler.
Trump’ın bu evrensel mesele konusunda yakın zamanda yaptığı açıklamalar, iklim değişikliği konusunda iyice yükselen hassasiyetleri sürekli olarak canlı tutmaya devam ediyor. En son California yangını sonrasında yaptığı tuhaf açıklamalar ve bizzat kendi hükümeti tarafından hazırlanan küresel ısınma raporu hakkında ‘İnanmıyorum’ diye beyanatta bulunması, mesele hakkında iklim değişikliği aktivistlerinin yıllarca uğraşsalar bile yaratamayacakları bir duyarlılık yaratıyor.
Benzer bir durumu göçmenler konusunda da gözlemleyebiliyoruz. Trump seçim kampanyasından bu yana göçmen karşıtı çok sert söylemler benimsemiş durumda; bu konuda çoğu kez terbiye ve insaf sınırlarını çiğneyip geçen açıklamalar yapıyor. İktidara gelmeden önce Meksika sınırına duvar öreceğini vaat eden Trump, geldikten hemen sonra göçmenlerin ve bu arada birçok ülkeden misafirlerin ABD’ye girişini zorlaştıran, neredeyse imkansızlaştıran adımlar attı. Aldığı bu zalimane ‘tedbirler’ neticesinde, ağlayan küçük bir göçmen kız çocuğunun önüne dikilmiş halde dergi kapaklarına çıkarılıp teşhir edildi.
Bunun üzerine, başta Silikon Vadisi şirketleri olmak üzere, işgücü içinde ve hatta kritik mevkilerde (şu anda Google, Microsoft, Nokia, Adobe, Mastercard gibi dünya devlerinin CEO koltuklarında göçmenler oturuyor) pek çok göçmen çalışanı olan şirketler teyakkuza geçti. Trump sayesinde ellerindeki insan kaynaklarının değerini daha iyi anladıkları bir noktaya geldiler. Hatta bazı şirketler göçmenlere pozitif ayrımcılık uygulayacaklarını açıkça ilan ettikleri yeni istihdam politikalarını uygulamaya koydular.
GÖÇMENLER PARLAMENTODA
Son Amerikan seçimlerinin sonuçlarına baktığımızda, ilk izlenimler itibariyle, Trump’ın göçmen karşıtlığının, kamuoyunun mesele hakkındaki duyarlılığını güçlendirdiğini, bunun ise göçmenlerin ve azınlıkların parlamentodaki temsilini artırdığını tarihsel ironi olarak kayda geçirmek gerekiyor. Amerikan seçmeni, özellikle de Temsilciler Meclisi seçimlerinde, geleneksel olarak Başkan’ın partisine değil, denge sağlamak üzere rakip partiye daha çok iltifat ediyor olabilir ancak son seçimin ortaya koyduğu tablo bunun ötesine geçen mesajlar da veriyor. Seçmenler, Trump’ın ısrarla kötülediği ve bazen şeytanlaştırdığı kimliklere sahip çıkmış ve onları meclisine taşımış durumda.
Seçim sonucunda ortaya çıkan yeni politik manzara, bir sonraki başkanlık seçiminde yeni bir tarihsel ironinin kapıda olduğu ihtimalini de güçlendirmiş durumda. Trump, ilk döneminde imza attığı söylemsel ve eylemsel felaketlerle, kendisinin veya ortalama seçmeninin hiç tercih etmeyeceği bir figürün, sözgelimi siyahi bir kadının Beyaz Saray’a çıkmasına sebep olabilir. Bakalım, talih neler tasarlıyor.

Dikkat çekenler...