Dünyanın içinde bulunduğu mevcut durum, artık hiçbir şeyin sorgusuz sualsiz kabul edilemeyeceğine dair yeterli kanıt sunuyor. Dünyanın tamamı veya en azından batısı, geçtiğimiz Eylül ayında Avustralya-İngiltere-ABD arasında üçlü Hint-Pasifik güvenlik ortaklığının kurulmasıyla sistemik büyüklükte bir siyasi depremle sarsıldı. Aslında, bundan önce de, Ağustos ayının sonlarında Avrupa’nın ABD’nin Afganistan’dan apar topar çekilmesi ve akabindeki gelişmelerle sarsılmasına yol açan bir başka deprem yaşanmıştı.
Bu olaylar, Batı’daki ülkelerin karşı karşıya olduğu stratejik zorluklarla ilgili farklı anlayışlara ve algılara işaret ediyor. ABD açısından Çin 21’inci yüzyılın temel stratejik sorunu olarak algılanırken, Avrupa açısından temel stratejik zorluk iklim değişikliği ve dünyanın biyolojik çeşitliliğine yönelik tehlikedir. Bir yandan ABD, Çin’e Hint-Pasifik bölgesinde deniz gücünü gösterme kapasitesinin ve bölgenin diğer paydaşlarından bazılarının egemenliğini ve egemenlik haklarını ihlal eden ve gittikçe revizyonist hale gelen iddialarının karşılıksız kalmayacağı mesajını iletmek için agresif güç gösterisi taktikleri kullanmayı tercih ediyor. Başka bir ifadeyle, ABD, Sovyetler Birliği’nin çevrelenmesi ile şekillenen Soğuk Savaş’ı anımsatan bilindik bir çevreleme stratejisi uyguluyor. Öte yandan, AB, Çin ve komşuları ile bağlantının artmasını, gerilimi düşürmeyi, birlikte iş yapmayı, ve iklim krizi gibi temel zorluklarla birlikte mücadele etmeyi vurgulayan daha merkantilist bir yaklaşım benimseyerek “bir ortak ve bir rakip” olarak Çin düsturu bağlamında çalışmayı tercih ediyor.
Devamı Z Raporu Kasım 2021 sayısında…