Avrupa’daki savaşın artık teorik olmadığını, eski dünyanın çözüldüğünü ve yenisinin doğduğunu gerçek zamanlı olarak yaşıyoruz. Yaklaşık otuz yıl önce Soğuk Savaş’ın sona ermesinden bu yana, Soğuk Savaş sonrası ortam sürekli olarak değişti. Öyle ki bu süre zarfında Avrupa Birliği’nin doğarak kendi sınırları ötesinde kısmi başarı ve etki gösterdiği ve çok kutupluluğun nihai olarak yinelendiği Pax Americana döneminden; transnasyonalizmin (ulusötecilik) doğduğu ve çeşitli kutupların birbiriyle uyum gösteremediği çok kutuplu bir döneme geçtik. 1945 sonrası konsensüsün ayrılmaz bir parçası olan bazı kutuplar — Rusya ve Çin — BM Güvenlik Konseyi’nin daimi üyesi ve nükleer güç statülerinin verdiği göreli güçlü konumlarına dayanarak, dünya düzeninin şekillendiricileri olarak dünyaya sürekli meydan okuyorlar.
Peki bu değişiklik neden? Güvenlik mimarisini dünya ve Avrupa düzeyinde değiştirme girişimi neden? Cevap, Moskova ve Pekin’deki politika yapıcıların çok taraflı dünya düzeninin bugün geçerli olan koşullar ve dinamikler açısından çok kısıtlayıcı olduğu yönündeki düşüncesinin mantığında yatmaktadır. Göreceli zayıflamaya rağmen, ABD dünyanın en baskın gücü olmaya devam ediyor. Aslında, ABD ve NATO, Rusya’dan makul ölçüde daha güçlü olsalar da, hangi hayati çıkarların tehlikede olduğuna ilişkin algısal farklılık, çok şey anlatıyor. Rusya açısından, Ukrayna’nın askeri ve siyasi kırılganlığı ve hiçbir NATO üyesi devletin çatışmaya doğrudan müdahil olmayacağı yönündeki açık mesaj göz önüne alındığında, hayati çıkarı (Ukrayna’nın şu anda ve sonsuza dek NATO’ya girmekten vazgeçirmek) uğruna savaşmaya değer. Öte yandan, Batı’nın yanıtı ahlaki kınama, empati, çok çeşitli cezai tedbirler ve Ukrayna’ya silah transferi şeklinde oluyor. Diğer bir ifadeyle, NATO üyesi devletler Ukrayna’nın Rusya ile doğrudan bir askeri çatışma yoluyla savunulması hayati çıkarlarına ters olduğu için tepki veriyor.
Devamı Z Raporu Mart 2022 sayısında…