ABD Merkez Bankası’nın enflasyonla mücadele etmek için iç faiz oranlarını yükseltmesi, gelişen piyasa para birimleri üzerinde istenmeyen etkiler yarattı. Yüksek faiz farkları nedeniyle ABD doları yükselirken, söz konusu para birimlerinin çoğu dolar karşısında değer kaybetmeye başladı. Bundan dolayı, bazı ülkeler yerel para birimlerini ABD dolarına karşı sabitleme kararı aldı. Bu kararı duyurmak muhtemelen işin en kolay kısmı olup, asıl zorluk sabitlemenin gerçekleşmesini sağlamak için yapılması gereken her şeyi eli kolu bağlı bir şekilde yapmak zorunda olmaktır. Nitekim kur teorilerini sabit/sabitlenmiş kurlarının serbest sermaye akışları ve bağımsız para politikaları ile aynı anda sürdürülemeyeceğini öngören bir “üçlü açmaz” belirlemektedir. Üç unsurun aynı anda bir arada var olması mümkün olmayıp, yalnızca herhangi ikisinin belirli bir dereceye bir arada olması mümkündür. Dolayısıyla, parasal bağımsızlık isteniyorsa, sabitlenmiş kurlar sermaye kontrolünü gerektirecektir.
Sabitlemenin uzun süre devam edebilmesi için, kurunu sabitleyen ülkenin, para birimini baz aldığı ülkenin para politikalarına harfiyen uyması gerekecektir. Uzun vadeli sabitlemenin en iyi örneği olan Hong Kong dolarının ABD dolarına sabitlenmesi durumunda, Hong Kong’un etkin bir bağımsız para politikası olmadığı; para politikasının Washington’ınkini yansıttığı görülmektedir. Para politikasında böyle bir bağımlılık, Hong Kong parasının 1983’ten bu yana 40 yıla yakın bir süredir sabit kalmasını sağlarken, Arjantin için aynı durum geçerli olmadı. 1991’de para birimi pesoyu ABD dolarına sabitleyen Arjantin, 10 yıl sonra bu kararından vazgeçerek parasını keskin bir şekilde devalüe etmek zorunda kaldı; bu ülkenin hem ekonomisi hem de siyaseti için feci sonuçlar doğurdu. Zira çok farklı ihtiyaçları olan gelişmekte olan bir ülke olan Arjantin, para arzını ABD’ninkinden çok daha fazla artırmıştı.
Devamı Z Raporu Temmuz 2022 sayısında…