Bir ülkenin ekonomisi temelde reel sektör ve finans sektörü olmak üzere iki kısımdan oluşur. Üretim kabiliyetlerinin bütününü oluşturan reel sektör, mal ve hizmet üretiminin gerçekleştiği kısımdır. Bankacılık sistemi ve sermaye piyasalarından oluşan finans sektörünün ise reel sektörün bu mal ve hizmetleri üretebilmesi için gerekli finansmanı sağlaması beklenir. Dengeli ve sürdürülebilir bir ekonomik büyüme için her iki sektörün de etkin ve koordineli bir şekilde çalışması gerekir.
Finansal varlıkların hızlı büyümesi yeni bir durum olmayıp, 1970’lerde Bretton Woods sisteminin çöküşünden bu yana yaşanmaktadır. Bu çöküş, yönetilmesi gereken döviz kuru riski, faiz riski ve enflasyon riski gibi birçok yeni riski gün yüzüne çıkardı. Bu durum karşısında bir finansal varlık sınıfı olan türevler ortaya çıktı. Bu anlamda ortaya atılan ve kabul gören döviz türevleri, faiz türevleri ve emtia türevleri söz konusu riskleri dengelemenin yollarını sağladığı için yaygınlaşmıştır. Bununla birlikte, vadeli işlemler, opsiyonlar ve swaplar gibi temel türevler gerçekten de risk yönetimi açısından fayda sunarken, vadeli işlemlere ilişkin opsiyonlar ve bileşik opsiyonlar gibi daha sonra yenilik olarak çıkarılan egzotik türevlerin fayda sağlayıp sağlamadığı şüphelidir. Bir finansal varlığın bir reel sektör varlığı veya faaliyeti ile bağlantısı çok zayıf tutularak başka bir finansal varlık üzerine inşa edildiğinde, net ekonomik refah veya toplum yararı neredeyse hiç artmaz. İşlemin taraflarından küçük bir grup önemli faydalar sağlasa da, toplumun geneli neredeyse hiçbir fayda elde edemediği gibi, aynı zamanda büyük sosyal maliyetlere ve aşağı yönlü risklere maruz kalabilir. ABD’de yüksek riskli konut kredisi krizine (subprime mortgage crisis) yol açan ve daha sonra 2008-2009 küresel finans krizine dönüşen olaylar bu konuda klasik bir örnektir. Temel nedeni kontrolsüz finansallaşma olan bu krizde Amerikan halkı ve dünyanın geri kalanı hiçbir fayda sağlamadığı gibi, bir de maliyetin asıl yükünü üstlendi.
Devamı Z Raporu Mart 2024 sayısında…