ABD Dışişleri Bakanı Mike Pompeo’nun Doğu Akdeniz bölgesini ziyaretinden bu yana geçen birkaç hafta içinde, onaylamayı düşündüğü güvenlik veya enerjide işbirliği anlaşmalarına yönelik neredeyse hiç ilerleme kaydedilmedi. Bu, işbirliği yapma konusundaki iyi niyet eksikliğinden ya da isteksizlikten değil, daha ziyade Talleyrand’ın dediği gibi şeytanın ayrıntıda gizli olmasından kaynaklanıyor.
Pompeo’nun ziyareti, Mısır’ın ve belki de diğer ülkelerin de dahil edilebileceği, yakın zamanda bir araya gelen Kıbrıs-Yunanistan-İsrail üçlüsü arasındaki enerji gelişmelerini daha geniş bir güvenlik anlaşmasına ya da örgütüne entegre etme arayışlarını yüksek bir düzeye taşıdı. (İtalya, Ürdün ve Filistin enerji bakanları, bölgesel enerji işbirliği için bir Doğu Akdeniz Gaz Forumu kurma imkanlarını araştırmak üzere Ocak ayında bu dördüyle Kahire’de bir araya geldi.)
Kıbrıslı liderlerin, (Mısır’dan ziyade) İtalya’yı büyük ihtimalle yalnızca enerji konularıyla sınırlı kalmayacak dört taraflı bir bölgesel güvenlik örgütüne dahil etme konusunda farklı planları var.
Kıbrıs, Yunanistan, İsrail ve İtalya’yı kapsayan EastMed Boru Hattı projesi ticari açıdan kârsız bir projedir. Şimdiye kadar inşa edilen en uzun ve en derin boru hattı olması planlanan EastMed, 2.200 kilometre uzunluğu ve üç kilometreyi aşan maksimum derinliğiyle Girit ve Yunan anakarası üzerinden İtalya’nın Otranto kıyısına kadar uzanacaktı. (Diğer bir seçenekte, Adriyatik Denizi’ndeki eski IGI Poseidon boru hattı projesini de kapsıyor. Trans-Adriyatik Boru Hattı [TAP] ile karıştırılmamalıdır).
EastMed’in 7 milyar Euroya mal olacağı oldukça düşük bir tahmin olmakla beraber, deniz yatağı boyunca güvenli bir teknik rotanın belirlenmesini zorlaştıran jeofiziksel sorunlar da var. Bu sorunlar boru hattının potansiyel maliyet etkililiğine zarar vererek rekabet gücünü azaltıyor. İtalya şu anda konuyu etraflıca düşünürken, açıkça hiçbir uluslararası önemli oyuncu konsorsiyum lideri veya işletmecisi olma riskini almak istemiyor.
(Kimsenin hakkında konuşmadığı) bariz gerçek, Güney Kıbrıs’ın hak iddia ettiği alanlarda Türkiye’nin askeri faaliyette bulunma olasılığıdır. Bu alanları tanımayan Türkiye, adada Türk nüfusunun hakları konusunda ısrarcı davranıyor. Türkiye’nin askeri faaliyette bulunma olasılığı yine tanımadığı Münhasır Ekonomik Bölge için de geçerlidir. BM Deniz Hukuku Sözleşmesi’ni imzalamamış olan Türkiye bu deniz yatağının tamamının kendi kıta sahanlığının bir parçası olduğunu söylüyor. Bu siyasal risk faktörü, Kıbrıs kaynaklarının daha da geliştirilmesine işaret eden tüm durumları belirsiz hale getirmektedir. Kıbrıs’ta malum Afrodit ve Kalipso sahalarının yanı sıra, üç hafta önce henüz isimlendirilmemiş olan bir saha daha keşfedildi.
Devarmı Derin Ekonomi Mayıs 2019 sayısında…