Enflasyonda son 2-3 yıldır yaşanan yükseliş üzerinden yapılan tartışmalarda, ekonomide son 21 yıllık kazanımlar göz ardı ediliyor. Oysa bahsi geçen bu dönemde ekonomide büyük bir dönüşüm yaşandı. Bu dönüşümün en önemli ayağını kamu maliyesindeki köklü reformlar oluşturdu. 2001’de yüzde 30’lara ulaşan bütçe açığının GSYH’ya oranı sıkı mali disiplin sayesinde yüzde 1’lerin dahi altına geriledi. IMF’ye borç kapatıldı. Kamu maliyesinde faiz giderleri ve borç ödemelerinin azalmasıyla sağlanan kaynaklar altyapı yatırımlarına ve sosyal harcamalara ayrıldı. Mali disiplin ekonomide köklü dönüşümler sağlarken büyümeyi destekleyecek adımlar da atıldı. İçeride üretimin niteliği artırıldı, küresel ticarette rekabet gücünü artıracak adımlar hayata geçirildi. Bu sayede Türkiye’nin ihracatı 2001’den bu yana 7 kat artarken, GSYH 4,5 kat arttı. Türkiye uluslararası doğrudan yatırımlarda bu dönemde adeta patlama yaşadı. 1980-2002 döneminde sadece 15 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım çekerken 2002-2021 arasında 239 milyar dolar uluslararası doğrudan yatırım çekti. Ar-ge yatırımlarının GSYH içerisindeki payı yüzde 1’lerin üzerine çıktı. Teknoloji girişimlerinde en çok yatırım çeken ülkelerden biri haline geldi. Pandemide dahi durmayan üretim nedeniyle Türkiye son dönemde güvenli tedarik merkezi haline geldi. En büyük atılımın gerçekleştiği alanlardan biri de savunma sanayi oldu. Türkiye bu alanda geliştirdiği projeler sayesinde hem kendi ihtiyaçlarını karşılayan hem de ihracatçı bir ülke haline geldi. Savunma sanayide yerlilik oranı yüzde 80’lere ulaştı, bir yandan da çatışmaların seyrini değiştiren ürünlerin mimarı oldu. GSYH içerisinde faiz giderlerinin yüzde 17’lerden yüzde 2’lerin altına gerilemesiyle oluşan kaynaklar altyapı yatırımlarına ayrıldı. Bu dönemde Türkiye’de şehirlerarasında bölünmemiş yol kalmadı, köprü ve tüneller sayesinde ulaşım hızlandı, ulaşım harcamaları azaldı. Türkiye ekonomisinin en önemli yumuşak karnı olan cari açığın azaltılması için yerli ve milli enerji politikası devreye alındı. Kendi arama ve sondaj filosuyla tarihi keşiflere imza atıldı ve artık meyvelerini alacağımız bir döneme girildi. Yıllarca engellenen nükleer enerji yatırımları hızla hayata geçiriliyor. Öte yandan 60 yıllık yerli otomobil hayali Cumhuriyetimizin kuruluşunun yüzüncü yılında gerçek oldu, bu ay içerisinde ön siparişlerinin alındığı Togg siz bu satırları okurken yollarda olmaya başlayacak. Sadece enflasyonda son 2-3 yıldır yaşanan bozulma üzerinden ekonomiyi okumak bu yaşanan köklü dönüşümün görülmesini engellememeli dedik ve yaşanan bu dönüşümü geniş bir dosyada analiz ettik.
Kahramanmaraş merkezli depremler Türkiye’nin ilk gündemi olmaya devam ediyor. Bölgedeki barınma sorunu geçici olarak konteyner kentlerle çözülmeye çalışılırken, kalıcı konutların da inşaa süreci başladı, art arda konutların temelleri atılıyor. Çalışanlarını geri getirebilen fabrikalar da yavaş yavaş üretimlerine başladı. Bölgede cazibe merkezi programı içerisinde olmayan kentler de program kapsamına alındı. Bunun dışında prim ve vergi ödemelerinde kolaylıklar sağlandı, finansman sorunlarının giderilmesi için adımlar atıldı. Ancak bölgedeki iş dünyasının eski günlerine dönebilmeleri için bunlara ek olarak talepleri var. Sektörlerin ulusal temsilcileri ise bölgeye destek verebilmek için büyük bir seferberlik ilan etmiş durumda. Bu sayımızda deprem bölgesindeki iş dünyasının taleplerine yer verdik ve hayat orada normale dönene kadar da onların sesleri olmaya devam edeceğiz.
Biz içeride deprem ve seçim gündemiyle meşgulken dünyada yine bir ABD merkezli bankacılık krizi baş gösterdi. Hızla müdahale krizin büyümesini ve yayılmasını engelledi ancak tedirginlik tam olarak geçmiş değil. Kriz sonrasında ise Fed’in faiz politikasından artık geri adım atması bekleniyor. İnatçı enflasyon karşısında Fed bu cesareti gösterebilecek mi takip edeceğiz. Ancak yaşanan bu kriz Türk bankacılık sektörünün de sorgulanmasına neden oldu. Ancak veriler bu endişenin yersiz bir endişe olduğunu gösteriyor. Zira Türk bankalarındaki sermaye yeterlilik rasyosunda sektör ortalaması yüzde 18,5, buradaki yasal sınır ise yüzde 7,2. Dolayısıyla Türk bankacılık sektörü açısından endişe edecek bir durum görünmüyor. Türk bankacılık sektörünün yaşadığı dönüşümün ayrıntılarını da bu ay Z Raporu’nda okuyabilirsiniz.
Keyifli okumalar…