Ekonomi ile siyaset arasındaki ilişki et ile tırnak gibidir. Bir bütünün iki parçasını birbirinden ayırmak imkansız. Peki hangisi önce gelir, hangisi daha önemli? Bu sorunun cevabı yerine ve zamanına göre değişir. Gün olur güçlü bir ekonomik çıkış, ülkelerin siyasi vizyonunu belirler. Uluslararası arenada yıldızını parlatır. Yatırım, istihdam, üretim ve ticaretle gelen güç bir anda sizi kanatlandırır, yükseklere çıkarır.
Bazen de tersi olur. Siyasi gücünüz ekonomik değerinizi artırır. Kimi zaman bu güçlü bir liderin vizyonuyla gerçekleşir. Kimi zaman da sahip olduğunuz eğitimli insan gücü veya güçlü güvenlik unsurlarınızın caydırıcılığı sayesinde müreffeh ve huzurlu bir ülke olarak yaşarsınız. Zannımca bu ikili ilişkiden doğan en başarılı sonuçlar; ekonomiyle siyaset gücünün dengede tutulmasıyla elde edilir. Çünkü maddi varlık bakımından hayli zengin ancak zayıf güvenlik vizyona sahip milletlerin hali ortada. Bunun en çarpıcı örneği petrol zengini körfez ülkelerinin paralı yabancı güvenlik kuvvetleriyle korunmaya çalışmasıdır. Parayla her şeyi satın alabilme anlayışı bir yere kadar işler. Gün gelir sahip olduğunuz maddi varlıklar, ülke güvenliği gibi manevi bir cephane işe yaramayabilir. Bunun tersi tablolar da var. Kuzey Kore örneğinde olduğu gibi sabah akşam askeri güç gösterisinde bulunsanız da vizyon eksikliği nedeniyle kapalı bir ekonomi olmaktan kurtulamazsınız. Ülke nüfusunun tamamını silahlandırsanız da siyasi vizyonunuz kadar var olursunuz. Hem siyaseten hem de ekonomik olarak güçlü olan ülkelerin daha başarılı olduğunu görüyoruz. Dünya ticaretinden aslına payını bu ülkeler kapıyor. Gündemi onlar belirliyor. Bindiğimiz araba ve kullandığımız telefondan tutun da giydiklerimize ve yiyip içtiklerimize varıncaya kadar hayatımızın her alanındalar. Sanat, edebiyat, sinema içerik ve yapıtlar bile bu ülke misyonları aracılığıyla popüler kültür olarak bize sunuluyor. Hiçbirimiz bu kadar karmaşık bir düzende geleceğimizi bir başımıza belirleme şansına sahip değiliz. Ülkeler için de durum böyledir. Ulusal menfaatlerin belirleyici olduğu dış ilişkilerde de dengeler anlık olarak değişebiliyor. Bugün ‘dost’ dediklerimizin ‘yarın’ düşman olarak karşımıza çıkmasına şaşırmıyoruz artık. Yakın coğrafyamızda olup bitenler bu gerçeği; hafızalarımıza kazırcasına öğretti bize.
Devamı Z Raporu Kasım 2019 sayısında …