Son zamanlarda İngiltere Avam Kamarası’nın Brexit konusundaki tutumu ve ABD’de Başkan Donald Trump’ın Ukrayna’ya siyasi bir rakibinin oğlunun ticari faaliyetlerini soruşturması karşılığında askeri yardım sözü vermesinden dolayı kendisine karşı başlatılan azil süreci üzerine araştırma yapıyorum. Önemli sonuçları olacak bu iki süreç takdire şayan demokratik teamüllerin bir göstergesidir.
İngiltere, halkının küçük bir çoğunluğunun 23 Haziran 2016’da yapılan Brexit referandumunda AB’den ayrılma yönünde oy verdiğinden beri, “Sonuç böyle mi olmalıydı?,” “Bu sonuç ülke ve dünyadaki rolü için ne anlama geliyor?,” ve “Referandumdan beri yapılan anketler çoğunluğun taraf değiştirdiğini gösterdiğinden kararı tersine çevirmek mümkün olabilir mi?” soruları etrafında bir iç muhasebe yapıyor. Süreç kendine has sonuçlarıyla takvimin uygulanması kadar AB ve kurumlarının işleyişini de karmaşık hale getirerek AB’den ayrılma tarihinin birçok kez ertelenmesine yol açmıştır.
İngiltere Brexit kördüğümünü çözmeye çalışırken, sürecin son aşaması Avam Kamarası’nda pek çoğumuzun gecenin bir kısmında canlı yayınlardan takip ettiği ateşli ancak bir o kadar da medeni bir tartışmaya sahne oldu. Son derece kutuplaştırıcı olan bu tartışmanın, parlamenter usullere ve etik kurallara riayet edilerek ve bunun ülke için öneminin bilincinde olarak yürütülmesi takdire şayandı. Diğer bir ifadeyle, bu tartışma 12 Aralık’ta yapılacak seçimlerin sonuçlarına ve Brexit tarihinin (Mart 2019 ve 31 Ekim 2019’dan sonra) üçüncü kez 31 Ocak 2020’ye ertelenmesine bakılmaksızın demokrasinin somut bir örneği oldu. Dolayısıyla, Birleşik Krallık’ın AB’den çıkma kararını devam ettirmekle stratejik bir hata yapması bir yana, süreç ana siyasi oyuncular ve partilerinin siyasetine ve açıklamalarına rağmen demokratik teamüllere saygının bir göstergesidir.
Devamı Z Raporu Aralık 2019 sayısında …