2020 yılının sonuna doğru yaklaşırken, koronavirüs salgını neredeyse hız kesmeden devam ediyor. Bu yıl tüm dünya ülkeleri için çok kötü geçti. Zira, bütçeler eridi, daha önce görülmeyen seviyelerde parasal genişlemeler yapıldı ve hem özel hem de kamu sektörü borçları patladı. Bu sıkıntılı dönemi atlatmak için devlet harcamaları da daha önce benzeri görülmeyen boyutlara ulaşırken, yıl ortasına kadar açıklanan ekonomik destek önlemleri dünya çapında 15 trilyon doları aştı. Beklendiği üzere Uluslararası Para Fonu (IMF) gelecek yıl küresel bazda kamu borcunun GSYİH’ye oranının yüzde 132’ye, toplam borcun GSYİH’ye oranının ise yüzde 300’e yaklaşacağını tahmin ediyor. Ayrıca, merkez bankalarının bilançoları çok yönlü genişlerken, şirket borçları da önemli ölçüde arttı.
Daha fazla borca başvurmadan büyümeyi finanse edebilmek, şu anda devletlerin karşı karşıya olduğu bir açmazdır. Bu noktada, İslami finans hisse senedi riski paylaşımı benzeri sözleşmelerle çözüme katkı sağlayabilir. Özellikle mudaraba sözleşmesi, bir risk paylaşım finansman sözleşmesi olarak çözüme çok uygundur. Altyapıyı finanse etmek için bir kâr-zarar paylaşım sözleşmesi olan mudaraba tabanlı sukuk kullanmak, esasen herhangi bir projeden gelecek nakit akışlarını menkul kıymetleştirecektir. Burada devletler açısından en önemli avantaj, borçlanmanın aksine, sabit yükümlülüklerin ve dolayısıyla kaldıracın olmaması ve borç kaynaklı volatileden kaynaklanan makroekonomik kırılganlığın önlenmesidir.
Mudaraba sukuku çıkarma ödeme gücüne dayandığından ve projeler nakit akışlarıyla bağlantılı olduğundan, devlet bütçeleri üzerinde neredeyse hiçbir baskı oluşturmaz ve devlet sosyal harcamalara odaklanabilir. Sözgelimi, bir devlet arazi ve proje değerinin örneğin yüzde 10’una eşdeğer bir ayni yardımla bir elektrik üretim projesi başlatabilir ve ihtiyaç duyulan yatırımı artırmak için proje başlangıcında istisna-mudaraba sukuku çıkarılabilir.
Devamı Z Raporu Aralık 2020 sayısında …